İkinci Amerika ile kriz gel-gitleri

Avrupa gibi Amerika (ABD) da “iki”dir. Esasında Türkiye de öyle... Yani, dünyada hiçbir ülkeyi veya ülkeler topluluğunu aynı kefeye koyamıyor, aynı kategoride değerlendiremiyorsunuz. Her ülke, hatta hemen her...

Avrupa gibi Amerika (ABD) da “iki”dir. Esasında Türkiye de öyle...

Yani, dünyada hiçbir ülkeyi veya ülkeler topluluğunu aynı kefeye koyamıyor, aynı kategoride değerlendiremiyorsunuz.

Her ülke, hatta hemen her topluluk, kendi içinde farklı ruh, fikir veya hisleri barındırabiliyor.

Bu yalın gerçek ortada iken, toptancı bir yaklaşımla, herhangi bir devleti veya milleti kategorik olarak “tek şablon” içine yerleştirmek doğru olmadığı gibi, esasen mümkün de değil. İddialar havada desteksiz, mesnetsiz kalır.

Sözü, son zamanlarda ciddî mânâda hissedilen “Türkiye-ABD krizi”ne getirmek istiyoruz.

Ayrıca, aşağıda ifade edeceğimiz hususların çoğu, Türkiye-AB münasebetleri için de geçerli.

Diplomatik krizler

Denilebilir ki: Türkiye ile ABD arasında, şimdiye kadar doğrudan hiç savaş hali yaşanmadı.

Ne var ki, zaman zaman neredeyse savaş bilânçosu kadar ağır ve ciddî bazı krizlerin eşiğine kadar gelindi ve tekrar geri dönüldü.

Siyasî, askerî veya iktisadî açıdan yaşanan bu krizlerin birincisi ve belki de en önemlisi, 1964 yılı Haziran'ında Kıbrıs meselesiyle bağlantılı olarak ortaya çıktı.

Türkiye'nin Kıbrıs'a askerî müdahale teşebbüsü sebebiyle, ABD Başkanı Johnson ile Başbakan İsmet Paşa arasında sert ve soğuk mesajlı mektuplaşmalar oldu.

O tarihteki bu mektup teatisinin ardından, Başbakan İsmet Paşa, Başkan Johnson’un özel uçağıyla Amerika’ya giderek ikili görüşmelerde bulundu.

Bir derece zillet içinde gerçekleştirilen görüşme sonuçsuz kaldı. Kıbrıs meselesi çözüme kavuşturulamadı. Hatta, “Düğüm bağlamaya devam etti” denilebilir.

Nitekim, o görüşmenin üzerinden tam on yıllık bir süre geçti ve   bu kez Kıbrıs'ta (1974) kanlı bir savaş hali zuhûr etti..

Bu yüzden, ABD ile yeni bir kriz daha yaşandı: Türkiye'ye karşı son derece ciddî ve ağır faturalı bir ambargo uygulanması cihetine gidildi.

Bir süre sonra ambargo kalktı; ne var ki, zamanla artık kronik hale gelen şu “Kıbrıs Sorunu” ile ilgili çözümsüzlük sendromu bugün de devam ediyor.

Ve, son dönem krizleri...

ABD ile yaşanan son yıllardaki krizler, daha çok Kuzey Irak ile bağlantılı (1 Mart Tezkeresi, 2003)  olarak başladı.

Bugün ise, hem Irak, hem de Suriye’de uygulanan farklı politikalar sebebiyle, var olan krizler, maalesef derinleşerek ve yeni boyutlar kazanarak devam ediyor.

* * *

Hatırlanacağı üzere, 1 Mart Tezkeresinden hemen sonra, bölgede hiç umulmadık bazı şok gelişmeler yaşandı. Şöyle ki:

* 22 Nisan 2003'te, Türkmenlere gıda ve ilâç götüren Türk timi, "Silah taşıyorsunuz" diyen ABD birlikleri tarafından durduruldu. Yardım konvoyundaki askerlerimiz 2 gün süreyle alıkonuldu.

* 4 Temmuz 2003’te, Türkiye-ABD ilişkilerini derinden yaralayan "Başa çuval geçirme" hadisesi meydana geldi.

* O hakaretli ve rencide edici "Çuval Vakası"ndan sonra, ABD uçakları Türkiye'nin hava sahasını ihlâl eden uçuşlar gerçekleştirdi.

* 2007’de, Türkiye'nin teröre karşı Kuzey Irak'ın içlerine doğru yapmayı düşündüğü bir sınır ötesi askerî harekât ihtimali gündeme geldi. Haliyle, bu durum da Türkiye ile ABD'yi bir kez daha karşı karşıya getirdi. Zira, bölgedeki Amerikan askerleri, kendilerini “Irak'ın bekçileri” olarak görmekte idiler.

* Şimdilerde ise, daha evvel bölgede yaşanan tüm Türkiye-ABD krizlerini dahi gölgede bırakacak derecede, üstelik uzun vâdeli görünen yeni bir krizin eşiğine gelinmiş oldu: “Dost ve müttefik!” yeni Amerika yönetimi, Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği yerel bazı gruplara açıktan açığa silâh yardımında bulunuyor.

ABD, güyâ “DAEŞ” isimli terör örgütüyle mücadele adına yapıyor bu işi. Ancak, Türkiye bu gerekçeyi kabul etmiyor ve buna karşı gerekli tedbirleri alma kararlılığını sürdürüyor. Nitekim, son MGK toplantısında öncelikli gündemi de bu konuyla ilgili gelişmelere dair oldu.

Cenâb-ı Hak, hakkımızda hayırlısını tecelli ettirsin.

SONUÇ OLARAK

Suriye’de durum, uzun sürecek bir Türkiye-ABD krizine dönüşür mü, şimdilik bilinmez.

Bu krizin yer yer lokal ölçeki çatışmalara sebebiyet verip vermeyeceği hususu da öyle.

Ancak, bu tür gelişmelerin olmasını taraflar istemez ve istememeli. Zira, harp belâsı ile düşmanlık hissinin kabartılması, hiçbir ülkeye fayda sağlamaz. Zarar üstüne zarar verir.

Temenni ve nihaî kanaatimiz de şudur ki: ABD ve Türkiye’nin birbiriyle çatışmak veya ciddî şekilde karşı karşıya gelmek gibi bir niyet ve hesapları yoktur.

Bize göre, ortada “ustaca” veya “acemice” (dengeli-dengesiz) yaşanan bazı diplomatik manevralar ile, siyasilerin kendi iç politikalarına yönelik mesajları vardır.

Gelişmeleri bu çerçevede değerlendirmek daha rasyonel olur.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Meşrûtiyetten önceki Şûrâ 01 Nisan 2018 | 242 Okunma Türk Ocakları ve Barbaros heykeli 25 Mart 2018 | 169 Okunma İki Çanakkale var 18 Mart 2018 | 168 Okunma Yeşilaycıydı; katledildi 05 Mart 2018 | 204 Okunma Seferberlik hâli 27 Şubat 2018 | 235 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar