Salih Tuna’nın yazısına derkenar

Geçenlerde Salih Tuna yazdı. Adını vermediği bir akademisyen kafayı Hz. Hızır’ın bir çocuğu öldürmesini kıssa eden ayete takmış hatta sadece kafayı takmamış bu ayetin Kur’an’dan...

Geçenlerde Salih Tuna yazdı. Adını vermediği bir akademisyen kafayı Hz. Hızır’ın bir çocuğu öldürmesini kıssa eden ayete takmış hatta sadece kafayı takmamış bu ayetin Kur’an’dan çıkarılmasını bile teklif etmiş. Çünkü bu ayet zulme teşvik anlamını içeriyormuş. Adaleti ikame için gönderilen bir kitapla bu anlatılanlar bir biriyle çelişiyormuş falan, filan ve daha pek çok yaveler… Gerçi Salih Tuna gereken cevabı vermiş. Benim diyeceklerim de onun yazısına bir derkenar olsun istedim.

Konu malum: Kehf Suresi 60- 82. Ayetlerde anlatıldığı üzere Hz. Musa ile Hz. Hızır yolculuğa çıkarlar. Bu yolculuktan gaye, Hz. Musa’nın ledün ilmine ait bazı bilgileri öğrenmesidir. Talep Hz. Musa’dan gelir. Hz. Hızır, yolculuğun başında Hz. Musa’yı bu isteğinden vaz geçirmeye çalışır. Çünkü hakkında derinlemesine, mülk ve melekutu kuşatıcı bilgi bulunmadıkça (ayette bu mana hubr kelimesiyle anlatılır) bu yolculuğa ve bu yolculuk esnasında olacak olaylara sabretmek mümkün değildir. Hz. Musa talebinde ısrar edince yola düşülür.  

Kur’an-ı Kerim, bize bu yolculuğu kıssa ederken üç olaydan bahseder. Geminin delinmesi, yıkılmak üzere olan bir duvarın tamiri ve bir çocuğun öldürülmesi. Burada söz konusu etmek istediğimiz de zaten saydığımız üçüncü olay, yani masum bir çocuğun Hz. Hızır tarafından öldürülmesi meselesi.

Hz. Musa, Hz. Hızır’ın bu eylemine itiraz eder. Bir kısas karşılığı olmadan masum bir insanın öldürülmesine karşı çıkar. Hz. Hızır da ona yolculuğun sonlandırılması esnasında yaptıklarının gaye ve hikmetlerini açıklar. Çocuğun anne ve babası mümin kimselerdir. Bu çocuğun ilerde ( Hz. Hızır’a bildirilen takdir bilgisinin verilerine göre) her ikisini de azdırması ve küfre sevk etmesi söz konusudur. Hz. Hızır, bu eylemiyle Cenab-ı Hak’tan, daha hayırlı, daha temiz, daha merhametli bir evlatla bu çocuğun değiştirilmesi talebinde bulunmuştur. Yaptıklarını kendi aklıyla, kendi düşüncesi olarak yapmadığını da ayrıca ifade etmiştir. Zaten, yaptıklarının hikmetlerini açıklayınca, Hz. Musa’dan da her hangi bir itiraz gelmemiştir. Sebebi de şu olsa gerektir:

Eşya ve hadiselerin bir mülk bir de melekut ciheti vardır. Her oluşun mülk ciheti sebeplerle perdelenmiş, melekut ciheti ise perdesiz bırakılmıştır. Biz eşya ve hadiselere mülk cihetinden baktığımızda onların oluşlarını bazı sebeplerle ve bu sebeplere dayalı bazı gaye ve hikmetlerle açıklarız. Olan olduktan sonra da onun kader boyutunu idrak ederiz. Bakışı melekuta ulaşanlar ise, işin başında konunun kader boyutunu okur, müşahede ederler. Sonra olanların sebeplere dayalı mülk cihetini görürler. Bu açıdan denilebilir ki, olaylara sadece mülk cihetinden bakanlar Mutezili düşünürler, olaylara sadece melekut cihetinden bakanlar ise Cebri düşüncelere sahip olurlar. İki görüşü terkip edenler, yani mülk ve melekut bakışını birleştirenler ise Cebr-i Mutavassıt (vasıtalı cebir) denilen orta yolu tercih ederler.        

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
İran meselesi 20 Nisan 2024 | 492 Okunma Kıssadan hisse: Ağır emanet 13 Nisan 2024 | 404 Okunma Neşter... 06 Nisan 2024 | 588 Okunma Haydi canlar sandık başına 30 Mart 2024 | 183 Okunma Takva 23 Mart 2024 | 131 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar