Bilmediğiniz türden bir bayram yazısı

Sabah saat 08:12. Ankara’da, dedemin kalabalık sofrasında “bayram ekmeği” yendi. Bayramlaşıldı. Bebelere harçlıklar dağıtıldı. Bilgisayarı alıp dede evinin karşısındaki çardakta...

Sabah saat 08:12. Ankara’da, dedemin kalabalık sofrasında “bayram ekmeği” yendi. Bayramlaşıldı. Bebelere harçlıklar dağıtıldı. Bilgisayarı alıp dede evinin karşısındaki çardakta işte bu yazıyı yazmaya doğru yürürken amcazadem “ne yazacaksın abi” diye sordu, “kahvaltıda yediğimiz börekten bahsetmeyeceksin herhalde.” Gülümsedim ve şöyle dedim ona: “Ondan da bahsedebilirim. Zira böyle yazılarda ne yazdığından çok nasıl yazdığın önemlidir ve bayram ekmeği için yapılan ebesüt böreğimiz de bayram yazısına dahil bir meseledir.”

Son birkaç bayramdır yaşlandığımı hissediyorum artık. O kalabalık sofra kalabalığını hep koruyor elbette ama bir farkla: Öptüğüm el sayısı azalıyor, elimi öpen sayısı artıyor. Hayat, devir daimini acımasızca sürdürüyor çünkü.

Aslında hiç hoşlanmadığım bir duyguyla, nostalji duygusuyla da boğuşmak zorunda kalıyorum son birkaç bayramdır. Çocukluğumun uzak bayram günleri burnumun direğini sızlatan bir anıya dönüşüyor her seferinde. Sonra kızıma bakıyor ve şöyle geçiriyorum içimden: Şimdi benim yerime o coşkuyu o yaşıyor ve bu da hayatın doğal akışına dahil bir şey.

Bilen bilir, bilmeyene de ben söyleyeyim. Benim orucum ağır geçer. Hiç öyle “mübarek ay da bitiverdi” diyebilen biri olmadım. Son yıllardaki favori oruç şakam “yahu bir yıldır oruç tutuyoruz daha sekizinci gündeyiz” cümlesi mesela. O manada bayram bana muazzam bir ferahlıkla da geliyor. İşte şimdi bu yazımı yazarken olması gerektiği gibi bir çay var bilgisayarımın yanında. Yazmaktan içmeyi unutup soğutsam da o çayın orada öylece duruyor olması bir çeşit “güvenlik alanı” sağlıyor bana.

Eh, seçimler yakın olunca bayram sohbetlerinin favori konusu da siyaset oluyor. Aile ve konu komşu arasında gördüğüm şu. İnsanlar en çok seçimin ikinci tura kalıp kalmayacağını merak ediyor. Ben “kalmayacak, öyle görünüyor” cevabını verdiğimde oylarını verecekleri partiden bağımsız olarak belirgin bir rahatlama hissediliyor yüzlerinde. Seçimin ikinci tura kalma ihtimali kimsenin beğendiği bir ihtimal değil. İkinci mesele ise HDP’nin barajı aşıp aşmayacağı. Hele Suruç’tan gelen hain saldırı haberinden sonra bu hususta yaklaşım çok net. “Bunlar Meclis’e girmemeli” diyor herkes. Fakat peşine de hemen ekliyorlar: “Gerçi CHP o işi ayarladı. HDP’yi Meclis’e taşıyacak.” Doğrusu, memleketin ana muhalefet partisinin böyle bir cümleye mahkum edilmesi CHP adına büyük bir utanç kaynağı. İnsanlar zihinlerinde CHP ile HDP’yi özdeşleştirmiş görünüyor. En azından benim Ankara’da, eşte dostta gördüğüm budur.

Eh, madem siyaset dedik bir de Ankara yereline girelim. Çiçeği burnunda Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tuna’nın gayretlerinden çok memnun gördüğüm herkes. Fakat bir ortak cümlede de buluşmuşlar: “Çok tanıyamadık daha başkanı. Nasıl biri anlayamadık.” Doğrusu ben buna iki farklı açıdan bakıyorum. Birincisi belki de artık “personasını da bildiğimiz siyasetçi” döneminin sonuna gelmişizdir. İstanbul’da Uysal’ı, Ankara’da Tuna’yı sadece hizmetleriyle tanıyacağımız günlere erişmişizdir. Buysa iyi. Ancak diğer yandan her iki başkan için de şunu söylemek lazım tabii. Halkla temas ve halka kendini anlatma konusunda bir zaafları varsa bu iyi değil. Dedim ya, benim de kafam karışık bu meselede.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sosyal çürüme yazıları 4: Ahlâkî pozculuk cumhuriyeti 23 Nisan 2024 | 392 Okunma Sosyal çürüme yazıları 3: Şişirilmiş dudaklar cumhuriyeti 20 Nisan 2024 | 908 Okunma Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti 16 Nisan 2024 | 954 Okunma Yavaş orman 14 Nisan 2024 | 291 Okunma Sosyal çürüme yazıları 1: Üçüncü sayfa cumhuriyeti 13 Nisan 2024 | 759 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar