Koalisyonların yükselişi: Demokrasi krizde mi?

Avrupa genelinde hükümetlerin koalisyonlardan oluşması eğilimi son yirmi yıldır güçlenmeye devam ediyor. Bunun demokrasi için iyi mi kötü mü olduğuna dair tartışmalar da sürüyor. Bazıları bunun...

Avrupa genelinde hükümetlerin koalisyonlardan oluşması eğilimi son yirmi yıldır güçlenmeye devam ediyor. Bunun demokrasi için iyi mi kötü mü olduğuna dair tartışmalar da sürüyor. Bazıları bunun olumlu bir gelişme olduğunu, Avrupa toplumlarında gittikçe yerleşen çoğulcu yapıyı yansıttığını, seçmenlere daha fazla siyasi seçenek sunulduğunu savunuyor. Bazıları da koalisyonlarda ortaya çıkan siyasi kilitlenmelere dikkat çekiyor. Örneğin geçen yıl Hollandalıların net bir kazananı olmayan 15 Mart seçimlerinin ardından hükümet kurmaları yedi ay sürmüştü. Almanlar şu anda koalisyon görüşmelerinin dördüncü ayında. Zor da olsa, bir koalisyon kuruluyor. Peki koalisyonların bu kadar yükselişte olmasının nedeni nedir? Bu durum bize demokrasi hakkında ne söylüyor?

En temel soruyla başlayalım: Neden bu kadar çok koalisyon var?

Bu durum, toplumlarda çok yönlü ayrışmaların dışavurumudur. Şunu unutmayalım, bir dizi Avrupa ülkesi, pek dikkati çekmese de, otuz yıldır koalisyon hükümetleriyle yönetiliyor ve yadırganmıyordu. Ancak günümüzde hükümetlerin koalisyon kurması zorlaşmış gibi görünüyor. Avrupa toplumlarında daha derin ayrışmalar ortaya çıktı. O zamanda soru şu, neden daha önce böyle derin ayrışmalar yaşamamışlardı da, şimdi bu olguyla karşılaşıyorlar?

Buna sadece spekülatif bazı yanıtlar verebiliriz. Bu bölünmenin nedenleri nedir sorusuna verilecek en geniş yanıtlardan biri bu bölünmenin toplumların ulaştığı ekonomik başarının bir sonucu olduğudur. Bugünlerde birçok Avrupa toplumunda insanlar asgari bir gelire sahip olacaklarına güveniyorlar. Eğer işsiz kalırlarsa işsizlik sigortaları var; hastalanırlarsa ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanıyorlar. Sermaye ve emek arasında geçmişte yaşanan – ve işçilerin en azından geçinebilecek şartları talep ettiği - mücadele artık geride kaldı. Temel ihtiyaçları karşılandığı zaman, her birey kendisinin önemli gördüğü davaların takipçiliğine yöneliyor. Bazıları için feminizm, bazıları için iklim değişikliğiyle mücadele, diğerleri için ülkelerine gelen göçmenler en önde gelen sorun. Buna karşılık, kimse ekonomik durumunda bir bozulma yaşamak istemiyor. Herkesin kendi özel davası peşinde koştuğu bir siyaset süreci ise telif edilmesi güç ayrışmalarla sonuçlanıyor. Siyasi partiler, davalarına tutkuyla bağlı olan ve dolayısıyla ödün vermeyi beceremeyen bir taraftar bileşimini bir araya getiriyorlar. Bu koşullar altında, partiler pragmatizmden uzaklaşıp ideolojik ağırlıklı oluyorlar..

Söylemek istediğiniz bunun liberal demokrasinin içinde var olan bir kusur olduğu mu?

Kesinlikle. Sosyo-ekonomik değişimle birlikte çoğu insan artık geniş kitlelere hitap etmeyi öngören partileri siyaset yapmak için en cazip araç olarak görmüyor. Bu da günümüzde alışılagelmiş yöntemlerle siyaset yapmayı giderek zorlaştırıyor.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Dünya tersine mi döndü! 01 Ekim 2018 | 276 Okunma Artık Suriye'nin kaderi Türkiye'nin ellerinde! 24 Eylül 2018 | 295 Okunma Suriye uçurumun kenarında! 10 Eylül 2018 | 286 Okunma Türkiye-AB aşkı yeniden mi alevleniyor? 03 Eylül 2018 | 101 Okunma Ortadoğu'da durumu yeniden değerlendirme zamanı geldi mi dersiniz? 27 Ağustos 2018 | 438 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar