At izi, it izi... Sapla saman...

Hayatın içinde akan bir ırmak gibi bir şey olup bitenleri anlatmak... Peki, biz bunları anlatabiliyor muyuz, aydınlık bir günün sabahında uyandığımızda neler olup bittiğinin ayrımına varabiliyor muyuz?...

Hayatın içinde akan bir ırmak gibi bir şey olup bitenleri anlatmak...
Peki, biz bunları anlatabiliyor muyuz, aydınlık bir günün sabahında uyandığımızda neler olup bittiğinin ayrımına varabiliyor muyuz?
Söyler misiniz, toplum olarak hayatın neresinde duruyoruz biz!
Sevgi...
Sağduyu...
Hayat...
Sevgi...
Aşk...
Savaş..
Barış...
Kardeşlik...
Erdem...
Bunları alt alta koyduğumuzda, niçin barışın peşine takılmayıp savaş istiyoruz, neden demokrasiyi ve özgürlükleri çoğaltmak yerine, sevgiyi, aşkı, sağduyuyu elimizin tersiyle itiyoruz?
Otoriterliğin demokrasi diye yutturulduğu bir dönemde, kin ve nefret duygularını körüklüyor, yaftalamayı, her türlü kötülüğü geçerli kılıyoruz!
Hukuksuzlukları, baskıları görmezden gelirken, bizim gibi düşünmeyenleri “vatan haini” ilan ediyoruz...
Metrobüs şoförünü elinde şemsiyeyle dövmeye kalkan o magandayı nereye koyacağız, onlarca canı yok sayan, ölümsüz atlatılan o kazayı nasıl anlatacağız?
Şort giyen hemşireye otobüste saldıran, yaptığı iğrenç davranışa da “Beni tahrik etti” diye gerekçe gösteren bir başka magandanın bazı kesimlerden gördüğü desteği nasıl açıklayacağız?
Hayatı kucaklamak, sımsıkı sarılmak, çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakmak için ne yapıyoruz!
Sözcüklerin arasında dolaşırken aşkın sonsuzluğunun avuçlarımızın içinden bir güvercin gibi kanat çırparak uçup gittiğini görüyorum...

***

Sabahın yasaklanmış anlamı, dayatılan sevgisizlik, insan onurunun ayaklar altına alınıp çiğnenmesi, dertleri haber yapmakyazmak olan muhalif gazetecilerin susturulmak istenmesi...
Yine bu sözcükleri alt alta koyup bakalım bir sonbahar sabahında...
İsterseniz biraz kafa yoralım, düşünelim aşkın sonsuz ırmağını anımsayarak...
Aşkın sonsuz ırmağı, hayatın akışıdır benim için.
Ve dün sabah Cumhuriyet’in manşetini görünce derin bir soluk alıp mavi gökyüzüne baktım.
Gazetenin manşeti Cumhuriyet’e yakışmıştı:
“600 haftalık direniş!”

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Aşklar ve sevinçler... 09 Eylül 2018 | 2.490 Okunma Hoşça kal hüzün... 06 Eylül 2018 | 534 Okunma Bir garip yolcu... 04 Eylül 2018 | 2.351 Okunma Sevda düşleri... 02 Eylül 2018 | 2.434 Okunma Uçarı kaçarı... 01 Eylül 2018 | 110 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar