Bir mutluluk hikâyesi

Haber aldım ki İlâhiyatta doçent öğretim üyesi olan torunumun oğlu Bursa’nın kadim İpekçi İmam Hatip Okulu son sınıf öğrencisi Mustafa bir camide Cuma hutbesi irad edecek ve namazı...

Haber aldım ki İlâhiyatta doçent öğretim üyesi olan torunumun oğlu Bursa’nın kadim İpekçi İmam Hatip Okulu son sınıf öğrencisi Mustafa bir camide Cuma hutbesi irad edecek ve namazı kıldıracakmış. Bu mutlu ve müstesna olaya şahit olmak istedim, ama kendisine bildirip heyecanlanmasını da istemedim. “Gözüme güneş gözlüğü takar, uygun bir saatte camiye girer bir direğin arkasına otururum, o beni önceden göremez, namazdan sonra ise gider alnından öperim” dedim.

Hikâyeye bu noktada biraz ara verip altmış dört yıl öncesine gidelim.

Konya İmam Hatip Okulu’nda öğrenci iken yaz tatilinde memleketim Çorum’a gelmiştim, müftü efendi benden bir Cuma vaazı yapmamı istedi, ben de kabul ettim. O tarihte böyle faaliyetler ilan edilirdi, şehre duyuruldu. Ahıska muhaciri yarım hafız Muzaffer dedem de tabii bunu duymuş, bir yanda torununun Ulu Cami’de vaaz edecek olmasının tarifsiz mutluluğu, bir yanda da ya başarılı olamaz da rezil olursak korkusu var. Ben kürsüye çıkınca camiye gelmiş, kapıya çok yakın bir yere oturmuş ki, başarısız olursam yavaşça çıkıp başka bir camiye kaçacak! Ben arızasız konuştukça o dizin dizin kürsüye yaklaşmaya başlamış; vaazı bitirip indiğimde bir de ne görevim: dedem kürsünün dibinde!

Dışarıda bir hayır sahibi lokma dağıtıyor ve çay ikram ediyordu, orada biraz vakit geçirdim, caminin içi dolup vakit yaklaşınca girdim, torunumun oğlu sevgili Mustafa’mız minberin önünde, beyaz cübbesini ve sarıklı fesini giymiş oturuyordu, arkası kapıya dönük olduğu için beni görmesi mümkün değildi, yine de gözlüğümü çıkarmadan müezzin mahfiline oturdum. O günün müezzini de Mustafa’nın sınıf arkadaşı bir İmam Hatipli idi. Beklenen saat geldi, sünnetleri kıldık, genç müezzin terkıye denilen salavâtı okumaya başladı, bu sırada Mustafa’nın kalkıp minbere çıkmaya başlaması gerekirdi, baktım oturuyor, salavat bitti oturuyor, çocuk ezan okumak için ayağa kalktı oturuyor, kanatlarım olsa uçup yanına gideceğim, “kalk yavrum” diyeceğim mümkün değil, yanımda öğretmeni var o da heyecanlandı, ne yapsak derken şükür Mustafa’m kalktı, bir yandan iç ezan okunurken o da minbere çıktı, hutbenin Arapça zikir, hamd, şehadet vb. kısımlarını hiç takılmadan ezbere okudu, işçi-işveren hakları ve ödevleri konulu hutbesini düzgün ama biraz hızlı okudu, (ben ilk konuşmamı ondan bir misli daha hızlı yapmıştım), mihraba geçti, Fatihalara Duhâ ve İnşirah surelerini ekleyerek namazı düzgünce kıldırdı, iki tarafa selam verince derin bir oh çektim (sonradan konuştuk o da aynı zamanda pek rahatlamış), Rabbim’e nasıl şükredeceğimi bilemez oldum.

Namaz bitince yerimden kalktım, mihraba yöneldim, genç ve güzel imamı tebrik edenlerden biri de büyük dede (babasının dedesi) olsun dedim, beni o güzel tebessümü ile karşıladı, kucaklayıp alnından öptüm, “son anda fark ettim dede” dedi, gülüştük. Etrafımızda tanıyanlar vardı, tanımayanlara da tanıttılar, herkes manzaraya hayrandı, kendileri için de böyle bir saadeti Allah Teâlâ’nın lütfetmesine dua edenler oldu.

Mustafa kızdan torunum, babası İmam Hatipli ve İlahiyat öğretim üyesi, dedesi İmam Hatipli İlahiyat Profesörü, halası İmam Hatipli İlahiyat mezunu, annesi İmam Hatipli ve bu okulda öğretmen, amcası İmam Hatipli ABD’de doktora yapıyor, küçük kardeşi İmam Hatip’te okuyor, iki oğlum İmam Hatip mezunu ve ben de İmam Hatipliyim.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Birkaç soru ve cevap 14 Nisan 2024 | 543 Okunma Gösteriş ve istismar 07 Nisan 2024 | 362 Okunma Ağır ve yüz kızartıcı suçlara bile verilen ceza böyle oldukça 31 Mart 2024 | 606 Okunma Din, kültür, medeniyet sapkınları boş durmazlar 24 Mart 2024 | 338 Okunma Allah sormaz mı! 17 Mart 2024 | 422 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar