Hayat gelip geçerken-4

Uzaktan bile olsa hiç tanımadığın milyonlarca insanın arasında yaşamak... "Büyük şehir hayatı" dediğimiz şeyin özü budur. Oysa bir köylü, hatta kasabalı için akıl erdirilemez bir...

Uzaktan bile olsa hiç tanımadığın milyonlarca insanın arasında yaşamak... "Büyük şehir hayatı" dediğimiz şeyin özü budur. Oysa bir köylü, hatta kasabalı için akıl erdirilemez bir şeydir bu. Böyle yaşanmaz aslında! O yüzden ya bulutsu bir kalabalığın (bizi "çağıran" yüzleri yoktur) içinden geçiyormuş gibi yaparız ya da dış görünüşlere, etiketlere ve davranışlara bakarak onlara birer hikâye yamarız. Hikâyeler mesafenin soğukluğunu aşmakta işe yarar. Ama dokusu sıkı örülmüş bir mahallen varsa, şanslısındır. Hikâyeler ayağına gelir. Küçük bir selamlaşma kocaman bir dünya kurar. Çekişmeler, dargınlıklar, laf getirip götürmeler bile "güvenlik" alanı oluşturur. Yani bilirsin ki, "boşluk"ta yaşamıyorsun! Not: Gazi Çengelköy'e sevgilerimle...

***
Filmler özlenir mi? İnsan bazen geçmişte izlediği filmleri özlüyor. Hele son zamanlarda izlemeye kalkıştığı iddialı yeni filmlerden hayal kırıklığı içinde çıkıyorsa... Bir de bazı filmler vardır, aklımıza takılıp kalmış coğrafyaları andırırlar. Onlar özellikle özlenir. Mesela Kiyurüstemi'nin 1997 yapımı Kirazın Tadı filmi... Mesela Theo Angelopoulos'un 1986 yapımı Arıcı'sı...
***
2011'de not düşmüşüm: "Akşamüstlerinin melankolisi... En güzel günün bile iç sıkıntısıyla kapanmasına yol açan bu duygunun altında ne var? Dünyada bulunmanın yorgunluğu..." Hâlâ aynı yerdeyim, en mutlu günümde bile akşam melankoliyle iniyor.
***
Birkaç haftadır müzik dinlerken şarkı formundan uzak duruyorum. Bana öyle gelir ki, en güzel şarkılar bile paçasından aşağı doğru çeker insanı. Duyguların ağırlığı müziğin derinliğini siler. Oyalanırsınız, o an için hoşlanırsınız ama "ruh terbiyesi"ne faydaları yok, zararları vardır. Bir iki hafta dümdüz müzik dinlemek ise kalbi yıkar, zihni tamir eder. Fakat dün Mustafa'nın (Akar) henüz baskıdan çıkan kitabı "Gezegenin Tamahkâr Çocukları"nı okurken şu satırlarla karşılaştım: "...bazen bir Feyruz şarkısı dinletip telefonu kapatıyor hiç konuşmadan, anlıyorum onun aradığını. Bir gün Sarı İmam'ı da alıp Feyruz'u canlı dinlemek için Beyrut'a gitme hayallerimizi hatırlatıyor sürekli." Hadi bakalım! Şimdi Feyruz dinlenmez mi? Dinlenir.
YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ana muhalefet için gelecek nasıl gelecek? 25 Nisan 2024 | 101 Okunma Bu ‘ego’larla nereye? 23 Nisan 2024 | 435 Okunma Aynada kendimize bakmaya sıra gelecek mi? 22 Nisan 2024 | 381 Okunma Geçiştirilen geçmiş ve gelecek 19 Nisan 2024 | 124 Okunma Tam o noktadan başlayın! 18 Nisan 2024 | 320 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar