Business Class egoya teslim
Bir yolculuk düşünün... Koltuğunuz yatağa dönüşüyor, menüde trüf mantarı soslu bir şeyler var, her an bir "beyefendi/ saygıdeğer hanımefendi" hitabıyla bir şey sunuluyor. Her şey eksiksiz, her...
Bir yolculuk düşünün... Koltuğunuz yatağa dönüşüyor, menüde trüf mantarı soslu bir şeyler var, her an bir "beyefendi/ saygıdeğer hanımefendi" hitabıyla bir şey sunuluyor. Her şey eksiksiz, her şey özel. Ama ya yolcular? Son zamanlarda uçuşlarda dikkatimi çeken bir şey var: Business Class'ta biletin fiyatı arttıkça, bazı yolcuların nezaketi azalıyor. Kabin ekibi ne yazık ki bu dengesizliğin ilk hedefi oluyor. Ah bir konuşsa kabin amirleri... O zarif duruşlarının ardında neleri sineye çektiklerini bir anlatsalar da, Business Class'ta "kabalığın first class versiyonu" olduğunu herkes görse. Yemek istedikleri gibi gelmediyse kaşlar kalkıyor, "Ben şu markayı içiyorum!" diye bağırılıyor, koltuğun arızasını sanki kabin memuru uçağın mühendisiymiş gibi şikâyet ediyorlar. Bazen sadece "efendim" denmediği için, bir insan bir başka insana bu kadar mı yukarıdan konuşur?
"Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" Ah, o cümle... Gökyüzünün kara listelik sloganı. Hayır, bilmiyoruz. Ve en güzeli de bilmek istemiyoruz. Senin kim olduğunu uçuş görevlisi bilmese ne olur? Uçak, senin egonu taşıyacak genişlikte değil. Kabin basıncı bile senin havana yetişemiyor. Bu kitle her uçuşta var. Kabine...