Ne günlere kaldık!

Dünyanın herhangi bir ülkesinde veya bizim kendi ülkemizde televizyon ekranlarında Hıristiyanlığın veya Yahudiliğin (Musevilik) tartışıldığına şahit oldunuz mu?Din tartışılmaz; din yalnızca...

Dünyanın herhangi bir ülkesinde veya bizim kendi ülkemizde televizyon ekranlarında Hıristiyanlığın veya Yahudiliğin (Musevilik) tartışıldığına şahit oldunuz mu?
Din tartışılmaz; din yalnızca anlatılır. İsteyen inanır, isteyen inanmaz. İnanana neden inandığı, inanmayana da neden inanmadığı sorulmaz. İnanan da inanmayan da birbirlerine karşı saygılı olmak zorundadır. 
Din araştırılabilir, incelenebilir; hatta araştırılmalı ve incelenmelidir ama asla tartışılmamalıdır.
Akademik kariyeri ne olursa olsun, dini tartışan art niyetlidir ve dini yönden zırcahildir. Çünkü o, bilmediği şeyi, daha açık ifadesiyle düşmanı olduğu şeyi tartışıyor! İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Zira dini bilen, onun asgariden tartışılamayacağını da bilir!
Semavi dinlerin sonuncusu olan İslamiyet, bu konuda “Sizin dininiz size, benim dinim banadır!” diyerek son noktayı koymuştur. Herkesin şu veya bu şekildeki inancı veya inançsızlığı kendinedir. Nokta!
İkinci ve çok önemli bir nokta da “Dinde zorlama yoktur!” şeklindeki husustur.
O halde, televizyon ekranlarında din bezirgânlığı yapmakta olan ve dince “cehennemin köpekleri” olarak tanımlanan bu insan müsveddelerine ne oluyor?
Zira her tartışanın aklına uyulacak olunursa, akıllar adedince din olur ve bunların hiçbirinin gerçek dinle bir alakaları olmaz, olamaz. 
Din nakle dayanır. Bize düşen, ya sağlam kaynaklara ulaşıp bizzat öğrenmek ya da din ve diyanetine güvendiğimiz birisinden öğrenmektir. Doğrusunu bildikten sonra, inanmak ya da inanmamak ise tamamen nasip meselesidir. 
İnanan mümin olur, inanmayan münkir (kâfir) olur.
Son zamanlarda “Kuran Müslümanlığı!” diye bir şey uydurdular ve bunlar, sözde Kuran-ı Kerim’den başka kaynak (dayanak-tutamak) tanımamaktadırlar. 
Bunlar, olmayan akılları sıra, Hz. Peygamber’i (aleyhisselam) devre dışı bırakmak istiyorlar. Bu güruh, böyle yapmakla Peygamber’le postacıyı birbirine karıştırıyor.
Halbuki Kuran-ı Kerim’in muhatabı Hz. Peygamber’dir; ona vahyedilmiştir. O da adeta yaşayan Kuran olarak, şahıs planında bizzat ve içinde yaşadığı toplumla da (ashab-ı kiram) cemiyet (toplum) halinde bunun en güzel örneğini vermiştir.
Peyderpey (çeşitli olaylara binaen, 23 yılda) inen ayet-i kerimeleri bizzat açıklamış ve uygulamıştır. Zaten Allah Teâlâ da “Allah’a uyun!” emrini hep, “Allah’a ve Peygamber”e uyun! şeklinde buyurmuştur.
Eğer Allah’a uymak, Peygamber’siz mümkün olsaydı, olabilseydi; böyle bir emre ne gerek vardı?!
Yapılmak istenen çok açıktır; tıpkı FETÖ gibi dini çığırından çıkarmak istiyorlar. Hz. Muhammed aleyhisselamın tebliğ ettiği İslamiyet’e değil; her birinin kendi kafalarından uydurduğu, sayısız (kafa sayısına göre) sapıklıklarına din dememizi istiyorlar.
Peygamber’siz din, ışıksız güneştir. Yani hayal (muhal) üstü hayaldir.
Şu halde, kafadan değil, kitaptan (nakil) konuşan âlimdir, biliyorum diyen değil, bilmiyorum diyen âlimdir! 
Not: “Bilmiyorum diyen nasıl âlim olur?” başlı başına bir yazı konusu olduğu için, başka bir yazıda arz ederiz inşallah.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
CHP ve İmamoğlu nereye 25 Mart 2024 | 392 Okunma Hatırlanamayan İstanbul 23 Mart 2024 | 83 Okunma Milli savunma ve bağımsızlık -1- 20 Mart 2024 | 251 Okunma İmamoğlu’ndan korkulur 18 Mart 2024 | 1.163 Okunma Kendilerine hayrı olmayanlar 16 Mart 2024 | 161 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar