Tanrı bizi özgürleştirilmekten korusun!

Ekranlarda Rakka’nın “özgürleştirilmesini!” izliyoruz. Fonda harabeye dönmüş bir şehir, tek bir bina bile ayakta değil. Kurtarılma noktasına doğru, ellerinde birkaç parça eşya ile...

Ekranlarda Rakka’nın “özgürleştirilmesini!” izliyoruz. Fonda harabeye dönmüş bir şehir, tek bir bina bile ayakta değil. Kurtarılma noktasına doğru, ellerinde birkaç parça eşya ile yıkıntılar içinden hızla çıkıp gelen insanlar. Ağlayarak birilerine sarılanlar, çömelip toz içindeki toprağı öpenler… Kucaklarında, hangi arada doğurup büyütebildiklerini anlamadığınız bebeleriyle!

Gördüklerimizle, özgürlüğün anlamını tekrar düşünüyoruz; ya da onun karşıtı olan esareti, tutsaklığı… Tatmış mıyız bu duyguları? Somut anlamda “hayır”. En azından son yüz yıldır… Peki, ne anlamda “evet”? Düşüncenin özgürce dolaşımda olamaması, ülkemizde yaşananlar bile esaret değil mi? Ama orada yaşananlar; ekranlara yansıyan acılar, insanlığın en düşkün hallerini nasıl adlandıracağız?

Özgürleştiriliyorlarmış; neyin pahasına? Taş üstünde taş kalmamış bir şehrin özgürleşmesi ne demek? Ya da insanlığa, “Bu şehirlerde esirlik başlarken neredeydiniz?” diye bir soru yöneltilse… Arkasından da birisi, “Hangi insanlığa?” der mi? Yoksa, özgürleşmekten petrol kuyularının kurtarılmasını mı anlamalıyız?

Bayrağını kapanın, bulduğu en uygun yüksekliğe astığı topraklarda… Bazıları, şaşılacak derecede temiz üniformalarıyla, genellikle ekrana yüzünü tam göstermeyen Batılı bir soluk benizlinin(!) liderliğinde ilerlerken. Gencecik çocuklar, kızlar; zor kavradıkları koca koca makinalılarıyla… Diğer yandan pis sakallılar…

Hemen yanı başımızdaki topraklardaki, kurtarıldığı söylenen bir başka şehir. Kim kimden, neyi kurtarıyor; çok anlaşılamayan. Acılarını, sevinçlerini aynı bizim beden dilimizle ifade edenler. Yan sokaktan çıkıveren bisikletli çocuk; elinde sigarası, uzamış sakalıyla kaygısızca ortalıkta dolaşan insanlar; çekime ara verilmiş bir film setinde vakit öldüren figüranlar gibi…

Bir önceki günkü saldırıdan kaçtıktan sonra şehre geri dönenler; arabaların dikiz aynalarındaki sallanan ayılar bile aynı! Empati yapmakta asla zorlanmayacağın sahneler. Neden empati yapar insan? Başına benzer şeylerin gelebileceği korkusundan olmasın?

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Son Güneş Tutulması örneğinde bilimin popülerleştirilmesi 13 Nisan 2024 | 37 Okunma Umarım 2054 yerel seçimlerinde 30 Mart 2024 | 39 Okunma Ergun Hiçyılmaz’ın ardından 14 Şubat 2024 | 447 Okunma Deve pazarlığı 27 Ocak 2024 | 117 Okunma Ülke tarihinin gördüğü en ‘siyasi’ yerel seçim 10 Ocak 2024 | 148 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar