Cip değil de daktilo isteyen o genç kız tercihinden dolayı hiç pişman olmadı...

Hafızayı ve hatıraları beslemek gerekiyor. Lakin hatıraların muhafazasını sadece fotoğraflara, bizim için arşiv oluşturduğunu iddia eden dijital mecralara depolanan fotoğraflara devretmek ne kadar doğru? Zannedilenin aksine hafızayı ve hatırayı besleyen dijital kültür değil, sözlü ve yazılı kültürdür. Sözlü kültür nesiller boyu ailenin hikayesini, memleketin ahvalini bir kulaktan ötekine aktarır durur. Edebi metinler de adeta kokunun yerini tutar. Şaşırdınız mı? Şaşırmakta haklısınız. Ben dahi şaşırdım.

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Hafızayı ve hatıraları beslemek gerekiyor. Lakin hatıraların muhafazasını sadece fotoğraflara, bizim için arşiv oluşturduğunu iddia eden dijital mecralara depolanan fotoğraflara devretmek ne kadar doğru?

Zannedilenin aksine hafızayı ve hatırayı besleyen dijital kültür değil, sözlü ve yazılı kültürdür. Sözlü kültür nesiller boyu ailenin hikayesini, memleketin ahvalini bir kulaktan ötekine aktarır durur. Edebi metinler de adeta kokunun yerini tutar. Şaşırdınız mı? Şaşırmakta haklısınız. Ben dahi şaşırdım. Sait Faik Abasıyanık’ın Mahalle Kahvesi adlı öykü kitabında yer alan “Gramofon ve Yazı Makinesi” adlı öyküsünü okuyordum. Anlatıcı radyodan hazzetmediğini söylerken gramofon ve yazı makinesi için adeta methiye düzüyordu. Öykünün hafızamdan çekip getirdiği bir sahne ile bizim geçmişimizi taze tutan şeyin aynı zamanda “başkasının anlatısı” olduğunu fark ettim.

Onun yazı makinesi hakkında yazdıklarını okurken ilk daktilomu/yazı makinemi aldığım sahneyi hatırladım.

Yıl 1980. Rahmetli büyükbabam emekli ikramiyesini alacak. O yıllarda insanların emekli ikramiyesinin alım gücü o kadar yüksek ki ev alanlar, araba alanlar, yatırım için arsa alanlar... Emekli ikramiyesi ele geçmeden önce nasıl değerlendirileceği ince ince hesaplanıp en kârlı yatırım için eş dost ile hararetli bir şekilde fikir alışverişinde bulunuluyor.

Büyükbabamın emekli ikramiyesi ile ev alma seçeneği gündemde değil. Çünkü emekli olduğu fabrikanın himayesinde kurulmuş kooperatif aracılığıyla yapılan sitede bir dairesi var. Geçerken söylemiş olayım o yıllarda patronların işçilerini ev bark sahibi yapması Yeşilçam filmleri üzerinden de özendiriliyor. Mesela Ediz Hun’un hayırlı patron olarak işçilerini ev bark sahibi yaptığı 1969 yılında çekilmiş olan Yaralı Kalp filmi ile büyük babamların kooperatif aracılığı ile daire sahibi olması aynı yıllara denk geliyor. Hatta filmin bir sahnesi ile bizim evin önünde yapılan tören birbirine tıpa tıp benziyor. Yıllar sonra filmi seyrederken acaba dedim bu filmi Nuran Kocabıyık görmüş müydü? Borusan Holding’in yönetim kurulu başkanı olan eşine, “Biz de böyle bir merasim yapmalıyız Asım” demiş miydi?

Salon salamanje 120 metrekare daireleri Nuran Kocabıyık’ın müteahhit ağabeyi yapmıştı. Öyle bir yapmıştı ki gören herkesin hayranlığını kazanan, bahçe içinde, dört katlı muhkem üç apartman.

Rahmetli büyükbabam emeklilik ikramiyesini aldığı gün, o sıra Türkiye’ye henüz gelmiş olan Japon Suzuki cipi kastederek benim hayalini kurduğum daktilo ile cip arasında bir tercihte bulunmamı istedi. Emekli ikramiyesi Suzuki cip almaya yetiyordu. Böyle bir soru size hiç anlamlı gelmemiş olabilir. O sıra üniversite öğrencisi olarak kredi hakkını kazanmış olsaydım belki ben de daktilo değil de cip derdim. Netice olarak daktiloyu kredimden arttırarak alabilirdim. Ama henüz kredim çıkmamıştı. Çıkacağının da garantisi yoktu ve ben ille de daktilo istiyordum. Daha o zamandan kendi el yazımı okuyamıyordum. Zihnimin hızı ile parmaklarımın hızı birbiri ile uyumlu olmadığı için ille de on parmak daktilo öğrenmeyi aklıma koymuştum. Büyükbabamın bana sormuş olduğu soruyu “Daktilo” diye cevapladım. Büyükbabam değişik zamanlarda tekrar tekrar sordu. Hiç tereddütsüz daktilo demem neticesinde ilk daktiloma kavuştum. Sarı-siyah Silverred.

Büyükbabamın sorusuna daktilo cevabını vermeden önce sahaflardan Kendi kendine on parmak daktilo kitabını çoktan edinmiştim. O yıllarda Beyazıt’ta Şampiyon daktilo kursu vardı. Bu kurstan mezun olanlar on parmak hatasız ve hızlı yazım ile sık sık Avrupa birincisi oluyorlardı. Elbette o zaman daktilolar F klavye.

Neil Postman, düzenli daktilo kullanan ilk yazarın Mark Twain (1835-1910) olduğunu ve Twain’in her türlü teknolojik yeniliğe merak duyduğunu söylüyor. Bendeniz de teknolojinin özellikle okuma-yazmayı destekleyen ürünlerine her zaman meraklı oldum. Yazımı hızlandıracak teknolojik destek konusunda kardeşlerim benim için adeta seferber oldu. Ağabeyim defaatle bana ses kayıt cihazı aldı, tuşlu daktilodan elektrikli daktiloya geçişim de ağabeyimin sayesindedir. İlk bilgisayarı kız kardeşimin desteği ve gayretiyle edindim.

Şimdi bunları ne vesile ile huzurunuza getirdiğime gelince... Geçen hafta yayınladığım yazının bir nevi devamı gibi düşünün lütfen. İletişim Başkanlığı’nın düzenlediği Yayıncılar Zirvesi’nde vakit dar anlatacak da çok şey olunca, bahsini açamadığım her konuyu “En iyisi ben bunu yazayım” diye geçmek zorunda kaldım. Konuşmanın sonunda dinleyicilerin en çok daktilo meselesini merak ettiğini gördüm. Alzheimer ile dijital kültür arasındaki bağlantı ya da dijital kültür ile şiddet arasındaki bağlantı üzerine ne yazacağımı merak edenler bunu dile getirmedi. Belki karşılaşma imkânımız olmadı. Ama karşılaştığım değerli dinleyicilerimin neredeyse tamamı “Daktilo yazısını bekliyoruz” dedi.

O vakit buyursunlar efendim...

 Meraklısı için notlar:

 Daktilo mu cip mi seçeneğinde niye cipi tercih etmediğimin anlaşılması pek kolay değil. Okuyucu haklı olarak bir açıklama bekler. Cip demiş olsaydım şu iki ihtimal vardı: Ya cip alınacak ve ben ev ahalisini dolaştıracaktım ki bu çok zor olurdu. Hem benim vaktim hem onları memnun etmek açısından. Ya da cip mi daktilo mu sorusu beni denemek maksadıyla sorulmuş olup neticede ikisinden de mahrum kalacaktım. Bunları bugünden geriye düşünüyorum. O gün sadece kalbimin sesini dinlemiştim.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
İşte o an, tam o an... 14 Mart 2025 | 172 Okunma Cip değil de daktilo isteyen o genç kız tercihinden dolayı hiç pişman olmadı... 28 Şubat 2025 | 212 Okunma Sözlü, yazılı, dijital kültürü bir arada idrak etme üzerine... 21 Şubat 2025 | 154 Okunma Bak şu dünyanın işine çeşmesi var tası yok... 14 Şubat 2025 | 242 Okunma Korku kapitalizmi ve kelimelerin negatif yükü  07 Şubat 2025 | 680 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar