'İnsanlar', 'iktisadiler' ve 'hafifçe dürtme' ihtiyacı

İktisat ders kitaplarına göre ‘iktisadi birey (homo economicus)’ Einstein gibi düşünebilir, en güçlü bilgisayar gibi veri depolayacak hafızası vardır ve Mahatma Gandhi’nin iradesine sahiptir. Ama...

İktisat ders kitaplarına göre ‘iktisadi birey (homo economicus)’ Einstein gibi düşünebilir, en güçlü bilgisayar gibi veri depolayacak hafızası vardır ve Mahatma Gandhi’nin iradesine sahiptir. Ama etrafımızdaki insanların böyle olmadıklarını biliriz: Hesap makineleri (akıllı telefonları) yanlarında değilse hesap yapmak için elleri ayakları dolaşır, sevgililerinin doğum günlerini unutabilirler, ya da yılbaşının ertesi günü ‘akşamdan kalma’ sendromu yaşayabilirler. Onlar birer ‘homo economicus’ değil ‘birer insandırlar (‘homo sapiens’)”.

Hafta başında, Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazandığı açıklanan Richard Thaler 2008’de günışığına çıkan “Nudge (hafifçe dürtmek anlamına geliyor)” adlı kitabının (Cass Sunstein ile ortak kaleme alınmış ve Türkçeye de çevrilmiş) ilk sayfalarında böyle diyor (biraz “serbest” tercüme ettim). İlk gruptaki bir bireyi kısaca “iktisadi”, ikinci gruptakini ise kısaca “insan” olarak adlandırıyor. Gerçek hayatta “iktisadiler” ile değil de “insanlar” ile karşı karşıya olduğumuzu göstermek için, hem bu ortak yazarlı kitapta hem de 2015 sonlarına doğru çıkan “Misbehaving” adlı kitabında çok sayıda örnek var. Zaten bu ikinci kitabın adı “uygunsuz davranmak” olarak çevrilebilir ve bu “uygunsuzluk” da iktisat teorisine olan uygunsuzluktur.

Her iki kitap da “davranışsal iktisat” alanındaki gelişmeleri ve bulguları meslekten olmayan okuyucuların anlayabilecekleri bir biçimde yazılmış. Özellikle ikinci kitap oldukça eğlenceli. Mesela ikinci bölümün başı (serbest tercümeyle) şöyle: “ Rochester Üniversitesi’nde doktora yaparken derslerde anlatılanların bir kısmından kuşku duyardım. Ancak sorunun benim anlama kabiliyetimde mi yoksa teoride mi olduğundan emin olamazdım. Parlak bir öğrenci değildim. Tez danışmanım kariyerime ilişkin şu değerlendirmeyi yapmıştı: ‘Ondan fazla umudumuz yok’.” İlerleyen bölümlerin birinde, bireylerin “iktisadi” olduklarının en büyük savunucularından olan Chicago Üniversitesi’nin İşletme Bölümü’nde, iş bölümde ofislerin dağıtımına gelince hocaların nasıl da “insani” davrandıklarını inceden inceye dalga geçerek anlatıyor. Bireylerin “iktisadi” değil de “insan” olarak davrandıklarına dair çok sayıda örnek var kitaplarda. Çoğu da davranışsal iktisat laboratuarlarında yapılan deneylerden (evet iktisatta da deney yapılabiliyor) elde edilmiş.

İlk örnek: Yeni kurulan şirketlerin “çuvallama” olasılığının yüzde 50’den biraz daha yüksek olduğu biliniyor. Bir ankette yeni açılan küçük işletmelerin sahiplerine iki soru yöneltilmiş: A) Sizin kurduğunuza benzer bir işletme kurmanın başarı şansı nedir? B) Sizin başarı şansınız nedir? İlk soruya verilen yanıtların ortalaması yüzde 50, ikinciye verilenlerin ortalaması ise yüzde 90 olmuş. Dahası, ikinci soruya çoğu kişi yüzde 100 olarak cevap vermiş! Bu “gerçekçi olmayan” iyimserlik insanların önemli bir özelliği diyor Thaler. Önlerindeki hayatı değerlendirmeleri istendiğinde, çoğu öğrencinin sınıf arkadaşlarına kıyasla daha az kalp krizi geçireceğini, işten kovulması olasılığının daha az olduğunu, alkol probleminin olmayacağını ya da boşanma olasılığının daha düşük olduğunu düşündüğünü belirtiyor.

İkinci örnek: 50 yaşındaki bir ABD vatandaşının ölme olasılığı binde dört. Bu yaş grubundakilere şu iki soru yöneltiliyor: A) Sınıfta verdiğim ders yüzünden çok nadir görülen ölümcül bir hastalığa yakalanma olasılığınız var. Ölüm bir hafta sonra ve acısız olacak. Ölme olasılığı binde bir. Elimizde ölümü önleyecek ilaçtan sadece bir doz var ve en yüksek fiyatı verene ilacı satacağız. İlacı alırsanız bu hastalık nedeniyle ölme olasılığınız ortadan kalkacak. Paranız yoksa 30 yıl sonra ödeyeceğiniz sıfır faizli kredi vereceğiz. İlacı edinmek için ne kadar ödersiniz? B) Üniversite hastanesinde araştırmacılar bu hastalık üzerinde çalışıyorlar. Sınıfa girip beş dakika sınıfta yürüyecek gönüllüler arıyorlar. Dolayısıyla, gönüllülerin binde bir olasılıkla hastalığı kapma riskleri var. Hastalık bulaşanları kurtaracak bir ilaç yok. Gönüllü olarak bu araştırma projesine katılmak için en az ne kadar istersiniz?

Bu soruları yanıtlayan 50 yaşındaki kişi ilk şıkta (ilacı edinirse) binde 5 olan ölme olasılığını (dördü yaş nedeniyle, biri de hastalığı kapma olasılığı nedeniyle) binde dörde indirmiş olacak. İkinci şıkta ise binde dört olan ölme olasılığı, gönüllü olup deneye girmesi sonucunda binde beşe yükselecek. Olasılıklar çok yakın. Bu nedenle, ilaca (A şıkkı) ve gönüllü olmaya (B şıkkı) biçilen değerlerin yaklaşık olması lazım. Oysa ilk soruya gelen yanıtlar büyük çoğunlukla “2 bin dolardan” fazla ödemem biçimindeyken ikinciye gelen yanıtlar genellikle “500 bin dolardan aşağısını kabul etmem” biçimindeymiş!

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Havuz problemi 01 Ağustos 2018 | 230 Okunma Piyasa faizi - Merkez Bankası faizi 25 Temmuz 2018 | 675 Okunma Yatırımların verimliliği 19 Temmuz 2018 | 147 Okunma Merkez bankası bağımsızlığı kavramı 11 Temmuz 2018 | 254 Okunma Bir bakmışsınız biçim değiştirmiş 04 Temmuz 2018 | 193 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar