ABD’de faiz artarken Türkiye’de faizi düşürebilmek

Geçen hafta kaldığım yerden devam edeyim. O yazının özü şuydu: 2001 krizi sonrasındaki beş-altı yıllık dönemde ekonomik temelleri sağlamlaştırmak için çok doğru adımlar...

Geçen hafta kaldığım yerden devam edeyim. O yazının özü şuydu: 2001 krizi sonrasındaki beş-altı yıllık dönemde ekonomik temelleri sağlamlaştırmak için çok doğru adımlar atıldı. Maliye politikası düzgün bir şekilde yürütüldü. Para politikası enflasyona odaklandı. Bankacılık sektörünü sağlamlaştırmak üzere bir dizi reform yapıldı. İstikrarı sağlamaya yönelik bu politikaların dışında, ekonominin sorunlu alanlarında önemli reformlar gerçekleştirildi. Dış politikada ne komşularla ilişkilerde önemli bir sorun yaşandı ne de süper güçlerle. Avrupa Birliği ile işler yolunda gitti ve katılımı kolaylaştıracak bir dizi reform yapıldı. 2002’nin ikinci yarısında yurtta büyük bir siyasi şok gerçekleşti (koalisyon hükümetinin ortağı MHP erken seçim istedi). Yetmedi bir de yanı başımızda savaş başladı; ABD ve İngiltere Irak’a girdiler. Bu denli büyük dış ve iç olumsuz şoklar döviz kurunu sıçrattı ve piyasa faizini yükseltti. Buna karşın Merkez Bankası faizini artırmadı; artırmak bir tarafa iki kez düşürdü. Merkez Bankası o dönemde bunu yapabildi; çünkü arka planda çok güçlü bir ekonomik program vardı. İktidar değişse bile bu programın sürdürülmesinden başka bir çare olmadığını görüyordu ve eninde sonunda piyasadaki gelişmelerin ekonomik temellerle uyumlu bir hale geleceğini düşünüyordu.

Şimdi aynı dönemde bir başka büyük olumsuz şok karşısında Merkez Bankası’nın ne yaptığına ilişkin bir örnek daha vereyim. 2004 yılının başlarından itibaren ABD Merkez Bankası’nın (FED) beklenenden daha fazla faiz yükselteceği algısı tüm gelişmekte olan ekonomileri vurdu.

Türkiye’de ve benzer ekonomilerde piyasada döviz kuru ve faiz sıçradı. 2004’ün ikinci yarısından itibaren FED faiz yükseltmeye başladı. Öyle bugünlerdeki gibi uzun aralıklarla (yılda iki ya da üç kez falan değil); şöyle: 2004’ün ilk yarısında FED’in politika faizi yüzde 1 düzeyinde.

Haziran sonunda yüzde 1.25’e, üemmuz ortasında ise yüzde 1.50’ye yükseltiliyor. Eylül sonuna doğru yüzde 1.75, kasım ortasına doğru yüzde 2 ve aralık ortasında yüzde 2.25 yapılıyor. Ayrıca, Fed bu artışın 2005’te de süreceği beklentisini yaygınlaştırıyor. Gerçekten de 2005 içinde sekiz kez daha politika faizini yükseltiyor ve böylelikle politika faizi yılı yüzde 4.25 düzeyinde bitiriyor.

Açık ki, FED’in bu politikası, yurtdışından borçlanmaya (sermaye girişine) bağlı ekonomiler için çok önemli olumsuz bir şok. Ekonomik temelleri giderek güçlendiren bir ekonomi politikası uygulamayan ülkeler bu şoka karşı naçar durumda kaldılar; çok olumsuz etkilendiler. Oysa o dönemde Türkiye hem ekonomik temellerini giderek sağlamlaştırdı hem de uygulanan politikanın olumlu sonuçları (yüksek büyüme ve düşük enflasyon) kamuoyu tarafından açıkça görüldü. Sonuçta Merkez Bankası’nın “güçlü ekonomik temellere” vurgu yaparak politika faizini düşürmek gibi bir “lüksü” vardı.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Havuz problemi 01 Ağustos 2018 | 230 Okunma Piyasa faizi - Merkez Bankası faizi 25 Temmuz 2018 | 675 Okunma Yatırımların verimliliği 19 Temmuz 2018 | 147 Okunma Merkez bankası bağımsızlığı kavramı 11 Temmuz 2018 | 254 Okunma Bir bakmışsınız biçim değiştirmiş 04 Temmuz 2018 | 193 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar