Türkiye İran olur mu?

Başlıktaki soru iki ülkenin sosyolojik, kültürel ve ideolojik zeminini dikkate almayan bir ‘paranoya’ olarak, laik kesimde uzunca süre dolanmıştı. Oysa bu tür benzetmelerin gerçekçiliği ancak iki ülkeyi...

Başlıktaki soru iki ülkenin sosyolojik, kültürel ve ideolojik zeminini dikkate almayan bir ‘paranoya’ olarak, laik kesimde uzunca süre dolanmıştı. Oysa bu tür benzetmelerin gerçekçiliği ancak iki ülkeyi buluşturan ortak bir bağlamla mümkündü. Nitekim küreselleşme bugün ekonomiyi tüm ülkelerin aynı çerçeve içinde değerlendirilmesine müsait bir dinamik haline getirdi. Artık herkes aynı genel kurallara tabi ve başarının anahtarı ülkeden ülkeye değişmiyor.

Dolayısıyla ekonomi alanında Türkiye’nin İran olması o kadar da şaşırtıcı bir ihtimal değil. Geçen haftaların ABD ile Rusya arasındaki ticaret gerilimine Esad’ın kimyasal silah kullanımının eklenmesi, haliyle ekonomiye de yansıdı. Sarsılan dengeler karşısında İran banka işlemlerini on bin avro ile sınırlarken doları da 42 bin riyal olarak sabitledi. Ne var ki dolar hemen ertesi günlerde serbest piyasada 62 bine çıkmıştı…

Üstelik bu gelişme Çin’in otomotivde yabancılara uygulanan kısıtlamaların kaldırılacağı ve gümrük vergilerinin indirileceği açıklamasından sonra yaşandı. Küresel piyasalar hızlı yükselişler yaşarken, İran içe kapanma adımları atmak zorunda kaldı. Aynı günlerde Rusya da rublenin değer kaybının önüne geçemedi.

***

Bu iki ülkenin kaderini küresel piyasalardan ayrıştıran ortak özellikler bulunabilir. Ama herhalde Türkiye’nin de onlarla aynı kabın içinde yer alması ve olumsuz yönde savrulması fazlasıyla umut kırıcı bir durum. Ne var ki Türkiye’ye ilişkin beklentiler o denli bozulmuş durumda ki, Merkez Bankası’nın ‘radikal’ bir hamle yapmaması halinde, ekonominin dengeleri piyasanın insafına kalmış gözüküyor. Hemen ekleyelim ki iş dünyası yatırımlarını yurt dışına kaydırırken, Türkiye vatandaşlarının bankalardaki döviz mevduatları da artmakta. Sonuçta Merkez Bankası dövizinde azalma var ve kısa vadeli dış borçları karşılama oranı düşüyor…

Öte yandan ortada bizzat devlet spekülatöre rant sağlayan bir politika izliyor… Merkez Bankası gecelik ‘pencere’sinden yüzde 12.75 ile para dağıtırken, Hazine yüzde 14.50 faiz ile iki yıllık tahvil ihalesine çıkıyor. Diğer deyişle herhangi bir bankanın Merkez’den alıp Hazine’ye yatırdığı paradan kolayca para kazanması mümkün… Ama bu bile olmuyor. Çünkü Merkez Bankası faizinin gerçeği yansıtmadığını, dengelerin her geçen gün ancak daha yüksek faizle kurulabileceğini herkes görüyor. Böylece Hazine istediği fiyatta istediği kadar alıcı bulamazken, faizin yükseleceği beklentisi daha da güçleniyor.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Şu malum ‘bilge kral’ meselesi 24 Haziran 2018 | 5.330 Okunma Yeni bir nefes için… 22 Haziran 2018 | 2.662 Okunma Halledilemeyen bir travma olarak... 21 Haziran 2018 | 1.451 Okunma Büyüme fetişi 19 Haziran 2018 | 1.278 Okunma Dönüşü gözükmeyen yolda… 17 Haziran 2018 | 6.188 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar