Dış borç finansman tuzağı
Gelişmekte olan ülkelerde doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi, sermayenin uzun süre ülkede kalacağından, cari açık yoluyla oluşan döviz kaybını telafi eder. Cari açığın en iyi...
Gelişmekte olan ülkelerde doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi, sermayenin uzun süre ülkede kalacağından, cari açık yoluyla oluşan döviz kaybını telafi eder. Cari açığın en iyi finansman yoludur. Ancak Türkiye de doğrudan yabancı yatırım sermayesi girişi öteden beri sınırlı olduğu için ve özellikle son beş yılda düştüğü için, cari açık ya dış borçla veya Merkez Bankası rezervleri ile finanse ediliyor.
Merkez Bankası rezervleri de (swap hariç net rezervler özellikle) uzun süredir düşük olduğu için, MB rezerv tutmak amacıyla bile borçlanmaya gidiyor. Döviz yaratan bir ekonomi olmadığımız için , özel sektör ithalat için dövizle borçlanmaya gidiyor.
Parantez içinde söylemek gerekir ki, kamu dış borcu veya özel dış borcu fark etmez. Her ikisi de borçlandığı zaman içeriye döviz girer. Her ikisinde de dış borç faizi ve özellikle CDS oranı yüksek olduğu için, diğer ülkelere göre, yüksek faiz ödüyoruz. Her ikisinde de dış borç ödediği zaman döviz çıkışı oluyor.
Türkiye’nin 5 yıllık tahvillerinde CDS oran 260 baz puanıdır. Mısırdan sonra dünyanın en riskli tahvilleri olarak görülüyor.
Maalesef şimdi üçlü bir kısır döngü oluştu. Dahası da, net dış borç ödeyen ülke konumuna gelirsek ve net geri ödeme anapara, faiz ve masraf ödemelerinden oluşan dış borç mürettabatının GSYH’ya oranı büyüme oranı üstünde olursa, ülke yoksullaşır.
Başka bir şekilde ifade edersek, eğer bir ülke dışarıya net kaynak transfer ediyorsa (yani ödemeleri, aldığı borçtan daha fazlaysa) ve bu dış borç ödemeleri GSYH artış hızını aşıyorsa, milli gelir ve fert başına geliri azalır.
Özetle Türkiye de;