İnsan ve seçimleri

“Seçim” dediğimizde artık demokrasinin gereği olarak belli aralıklarla önümüze konan sandığı ve o sandıkta yaptığımız bizi kimlerin yöneteceğini ilişkin kararımızı...

“Seçim” dediğimizde artık demokrasinin gereği olarak belli aralıklarla önümüze konan sandığı ve o sandıkta yaptığımız bizi kimlerin yöneteceğini ilişkin kararımızı anlıyoruz. Referandum gibi özel seçimlerde seçimin muhtevası belli bir konu hakkındaki fikrimizi belirtme şeklinde değişebiliyor. Kimi zaman yaşama tarzı, giyim kuşam, yeme içme, aile biçimi gibi alanlarda yaptığımız tercihleri de “seçim” kapsamına aldığımız oluyor. Şüphesiz eşimizi seçerken en ciddi seçimlerimizden birini yapıyoruz. Ama varoluşçu filozofların ‘insan seçim yapan varlıktır’ dediklerinde kast ettikleri anlamda seçim kavramının muhtevası tüm bunları hem içeriyor hem aşıyor. Özgürlük, irade, (külli ve cüzi) kavramlarına yaklaşıyor. Şöyle ki:

Gırtlağımızı yırtarcasına ‘hürüm!’ diye haykırdığımız oluyor. Kendimizi öyle zamanlarda o kadar haklı hissediyoruz ki, tam manasıyla ne demek istediğimizi kesinlikle biliyormuşuz gibi yapıyoruz. Hür olmasına hürüz de tartışmalı bir hürriyet bizimkisi… Bir genetik mirasla, bir dilin, bir kültürün içine doğuyoruz, kendimizi ahlaki ve hukuki normların içinde buluyoruz. Ne dünyaya gelme zamanımızı ne anne babamızı ne etnik ve kültürel topluluğumuzu ne ülkemizi seçebiliyoruz. Hangi kavimden, kimlerin çocuğu olarak dünyaya geleceğimizi, ana dilimizi, boyumuzu posumuzu, kaş ve göz rengimizi, yetişme şartlarımızı belirleyemiyoruz. Ailemizin, okulun çocuk yetiştirme pratiklerine göre yoğruluyor benliğimiz, kişiliğimiz, psikolojimiz.

Merhum Ali Şeriati “İnsanın Dört Zindanı”nda bunları anlatmaya çalışıyor. İçten içe biliyoruz sınırlarımızı; görüyoruz biyolojik, psikolojik, sosyal zindanlarımızı. Bu yüzden olsa gerek hürriyet şarkılarımız hep hayvan metaforlarıyla dolu. Kuşlar, kelebekler gibi hür olmak istiyoruz. Ama elimizden “insan olmaktan başka” gelen bir şey gelmiyor.

Bu büyük ölçüde önceden belirlenmiş şartlarda, elimizde kalan çok ama çok az imkân ve potansiyellerle hayat yürüyüşümüzü sürdürüyoruz. Verili potansiyellerimiz ve imkânlarla hayatta var kalmaya çalışıyor, bir yandan kişiliğimizi olgunlaştırmak bir yandan da daha insana yakışır bir toplumsal düzen için uğraş veriyoruz. Nedir verili potansiyellerimiz ve elimizdeki imkânlar? Maddi varlığımız, zekâmız, fiziksel gücümüz, bizim için fedakârlık yapacak akrabalarımız, eşimiz dostumuz... Şüphesiz kişiliğimizi olgunlaştırmada ve toplumsal düzen inşasında bu türden potansiyel ve imkânlarımızın bir payı var ama bu pay sanıldığı gibi pek fazla değil. Maddi varlığın, zekânın, fiziksel gücün, güçlü aile ve toplumsal bağların sayesinde bir parça yaşam çevremizi değiştirebiliriz ama ne kişisel olgunlaşmamızda ne de insani bir toplum inşasında hatırı sayılı adımlar atmamız mümkün.

Bizi daha da olgunlaştırıp insan kılacak, dünyayı daha adil ve yaşanabilir hale getirmeye katkıda bulunacak özelliklerimiz daha ziyade manevi imkânlarımız içinde saklı. Manevi imkân dediğim, insanlığın bilim, sanat, felsefe, siyaset ve inanç alanındaki bilgi ve tecrübe birikimini, elimizden geldiğince imbikten geçirip kişisel yaşamımıza, ömür yürüyüşümüze rehber edinebilmek... “İnsanlığın bilgi ve tecrübe birikimi” sözünü nasıl anladığımız çok önemli. Kastımız, kütüphaneler dolusu kitabi bilgiyi ezberimizde tutmak değil. Hayatın kendisi, insan ilişkileri başlı başına öğrenme için imkânlar sunan bir kitap zaten. “Feraset”, “basiret” kelimeleriyle tam da bunu anlatmak istiyoruz, “arif olan anlar” sözündeki derin mana da burada yatıyor. Varoluşçuların “insan seçim yapan varlıktır” şeklindeki mottosunu da ben esasen bu manevi çerçevede kavrıyorum.

Dünyaya hakikatte ancak manevi bir müdahalemiz söz konusu olabilir. Alışkanlık icabı “manevi” sözünü yalnızca olumlu, inançla ilgili yanlarıyla görüyoruz. Nükleer bir silah imal etmiş mühendis, son model arabasıyla yolları cayırdatırken tüm gözlerin kendisine döndüğü delikanlı, çevresindeki insanlara hayatı zindan eden zalim, hepsi de eylemleriyle dünyaya müdahildirler ama kendi maneviyatlarının, tıynetlerinin öngördüğü biçimde... Dünyaya insana yakışır ve bu manada hakiki manevi müdahaleyi ise, benlik bilincimizi (kim olduğumuz, nereden gelip nereye gittiğimiz sorularına cevap arayışımızı) arttıran, daha iyi, adil bir toplumsal düzen için alan açan eylemlerle yaparız.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Merhametten maraz doğmaz! 12 Eylül 2019 | 216 Okunma “Benden nefret et ama bana acıma!” 08 Eylül 2019 | 178 Okunma Merhamet esastır çünkü... 05 Eylül 2019 | 165 Okunma Merhameti kavramak zordur 01 Eylül 2019 | 146 Okunma Adalet, merhametten koparsa 29 Ağustos 2019 | 141 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar