Lawrence, Troliçe, Brütüs…

“Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?” türünden bir tartışma. Ya da durduk yere gündemin işgali de denilebilir. Üstelik Cizre ve Sur yangın yerine dönmüş, Suriye’de ülke...

“Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?” türünden bir tartışma. Ya da durduk yere gündemin işgali de denilebilir.

Üstelik Cizre ve Sur yangın yerine dönmüş, Suriye’de ülke menfaatlerine yönelik gelişmeler yaşanıyor ve kapımıza yeni mülteciler dayanmışken!
Sebep?
Çok şey söylenebilir. Çok girift ve karmaşık yorumlar yapılabilir. Gelişmelere büyük anlamlar yüklenebilir. Hatta, bu tartışmadan yola çıkılarak, geleceğe yönelik projeksiyonlar da oluşturulabilir…
Oysa bilenler için teşhis çok basit. Bu yaşananlar, siyasetin kronik hastalığıdır. Küskünlük veya devre dışı kalma sendromudur; ya da insanın içine “Ben yoksam olmaz” virüsünün girmesidir.
* * *
Geçmişte çok yaşadık bunları…
Sadettin Bilgiç, Süleyman Demirel’e bayrak açtı. Olmadı.
Mehmet Yazar, TOBB’nin bütün gücünü arkasına aldı. “Kıratın sahibi ben olacağım” dedi. Cindoruk’un karşısına çıktı, ama büyük hayal kırıklığına uğradı. Demirel, yasaklı olduğu dönemde bile kendi tabiriyle tapulu arazisine gecekondu kondurmadı.
Sonra, birileri İsmail Cem’i ittirdi. YTP denemesi yapıldı. O da hüsranla sonuçlandı.
Yakın dönemdeki Ertuğrul Yalçınbayır ve Abdüllatif Şener çıkışlarını biliyorsunuz. Yalçınbayır’ın ki eksik teşebbüs aşamasında kaldı; Şener ise tam teşebbüse rağmen sonuç alamadı.
Örnek çok da…
Bunlara bir de ANAP döneminde sık sık yaşanan “küskünler hareketini” eklemek lazım. Devre dışı kalanlar her seferinde bayrak açar, süslü laflarla medyada boy gösterirlerdi. Basına ve rakip siyasi yapılara malzeme lazım olduğundan, onlardan da iyi destek alırlardı. Ancak, hep sabun köpüğü ve saman alevi gibi olurdu. Kısa sürede patlar veya sönerdi.
Üstelik o dönemler siyasi karışıklık yıllarıydı. Bu tür hareketlerin iyi kötü oturduğu bir zemin de bulunurdu.
Buna rağmen sonuç değişmezdi!
* * *
Bugün öyle bir zemin de yok…
Beştepe’de arkasında en az yüzde 52’lik bir destek olan Erdoğan, Çankaya’da ise yüzde 49,5’lik desteğe sahip Davutoğlu oturuyor.
Durum bu olunca, dolaylı ve direkt atışların her iki tepeyi de etkileme ihtimali sıfır mertebesinde.
Ayrıca, oralara zaten içten ve dıştan belli çevreler her türlü atışı yapıyor. Böyle bir dönemde cephe gerisinden yapılan atışlar, sahibine hiç itibar kazandırmaz. Bumerang misali döner, kendisini vurur.
Dün öyle oldu. Bugün de aynı. Yarın da farklı olmayacak!

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Tarihi savrulma 25 Mayıs 2023 | 644 Okunma Erdoğan kaybeder mi? 24 Mayıs 2023 | 1.071 Okunma Tükettiler cephaneyi 23 Mayıs 2023 | 640 Okunma Hâlâ mı aynı dil? 18 Mayıs 2023 | 675 Okunma Ne vereyim abime? 17 Mayıs 2023 | 835 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar