Safsatanın gerçekler önünde diz çökmesi kaçınılmazdır

Türkiyemizin düşünce hayatında son zamanlarda yoğun tartışmalar var. Tarih konuşuluyor, şeriat konuşuluyor, laiklik konuşuluyor, Osmanlı konuşuluyor, Atatürk konuşuluyor. Aslında bütün bu...

Türkiyemizin düşünce hayatında son zamanlarda yoğun tartışmalar var. Tarih konuşuluyor, şeriat konuşuluyor, laiklik konuşuluyor, Osmanlı konuşuluyor, Atatürk konuşuluyor. Aslında bütün bu tartışmalar, bilim ile safsata arasındaki tarihsel mücadele kapsamındadır.

Tarih adı altında safsata da yapabilirsiniz, bilim de yapabilirsiniz.
Şeriattan bahsederken safsata da yapabilirsiniz, bilim de yapabilirsiniz.
Laikliği savunurken, safsata da yapabilirsiniz, bilim de yapabilirsiniz.
Osmanlı’yı anlatırken, safsata da yapabilirsiniz, bilim de yapabilirsiniz.
Atatürk konusunda safsata da yapabilirsiniz, bilim de yapabilirsiniz.
Bu kavramların hiçbiri kendi başlarına safsatayı ya da bilimi temsil etmez. Ama o kavramları nesnel olan pratik süreçler düzleminde incelemek de mümkündür, aynı kavramları kendi öznel sanılarınızla çarpıtmak da.

Özetlersek sınıflı toplum varsa, bilim ile safsata arasında mücadele de vardır. Çünkü maddî süreçler ya da pratik karşısında, insanın tutumu toplumsal kurum ve ilişkileri korumak ya da geleceğin toplumunu kurmak olmuştur.
Tarih, geleceği kuranlar ile yıkılana bağlananlar arasındaki mücadelenin tarihidir. Geleceği kurma iradesi, insanı gerçeklikle, daha doğrusu pratikle buluşturur. Değiştirmek istediğiniz gerçekliği anlamak ve anlatmak zorundasınız. Anlama eylemini, nedenselliği açıklamak diye ifade etsek daha bilimsel olur. Yıkılan sınıfların temsilcileri ise, toplumsal süreçleri açıklamak değil, karartmak konumundadırlar, safsata o nedenle tarih sahnesindeki yerine sımsıkı tutunmuştur.

Özgürlük de, safsatacıların söyledikleri gibi dilediğini yapmak değil, zorunlulukları keşfetmek ve zorunlulukla uyum içinde olmaktır. Kanatlanmanın fiziğini keşfederseniz, kanatlanıp uçma özgürlüğünüz vardır. Ama yer çekimi yasasını yok sayıyorsanız, kanatlanma özgürlüğünüz yoktur. Bu açıdan özgürlük, insanın toplumsal ve doğal süreçlere uyum sağlamasıdır. Örneğin bugün Türkiye’de kadının miras hakkını erkeğin yarısına indirme özgürlüğü yoktur ve olmayacaktır da.

Geleceği kurma enerjisinin kaynağında, elbette varolan düzenle çelişme vardır. Ancak her isyan, kurucu değildir. Hayatın başarı vaat ettiği enerji, yalnızca kurucu enerjidir. Enerjinin hayatla uyum sağlaması, bilimin rehberliğinde olur. Bize hayatı, başka deyişle maddenin zaman içindeki hareketini tanıtan bilimdir. Bu nedenle enerjiyi başıboşluktan kurtaran bilimin yol göstericiliğidir.
“Türkiye büyük bir karara gidiyor” dediğimiz zaman, varolan sistemin sonuna geldiğimizi ve yeni sistemin ufukta göründüğünü saptıyoruz. Bu durumda Vatan Partisi’nin zamanının geldiği görüşü, aslında hayatın bilimle açıklanmasıdır. Toplumun potansiyel enerjisini ya da gizil gücünü kurucu enerjiye dönüştüren, işte bu bilimsel açıklamadır. Hayatın başarı vaadi, toplumu seferber eder. Hayâli hedeflerin ve çağrıların sonu hayâl kırıklığıdır.
Türkiye’nin Asya Çağındaki konumuna yerleşmesi için mücadele, hayatın ya da zamanın başarı vaat ettiği mücadeledir. Bu hedefi 17 veya 18. Yüzyılda ortaya koysaydık, enerji üretemezdik. Tarihte başarıya ulaşan bütün mücadeleler, son kertede bilimin rehberliğindeki mücadelelerdir.
Zamanından önce öten horozlar kesilmiş, zamanında tarih sahnesine çıkanlar hedeflerine ulaşmışlardır.

Bilim, zamanı gelen ile zamansızı birbirinden ayırır. Zamanı gelen ne demektir? Toplumlar, önlerindeki sorunu çözmek için harekete geçerler. Hiçbir güç, zamansız olanı topluma dayatamaz. Bu nedenle Hz Muhammet’ten Cromwell, Washington, Robespierre, Bismarck, Lenin, Atatürk, Mao, Bin Bella, Lumumba ve Chavez’e kadar başarı kazanan bütün önderlikler, adını ne koyarlarsa koysunlar, bilimin yol gösterdiği önderliklerdir.
Safsatanın ömrünün uzunluğunu, temsil ettiği yanılsamanın gücü belirler. Safsata, ne kadar büyük kuvvetin çıkarını ve zulmünü temsil ederse etsin, en sonunda yanılsamadır ve gerçekler önünde diz çökmesi kaçınılmazdır.
Safsata, gerçeğe meydan okuduğu için stratejik yenilgiye mahkûmdur.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Türkiye’nin tasarruf yeteneği 27 Nisan 2024 | 18 Okunma Filistin kazanırsa ‘Kürdistan’ kaybeder ‘Kürdistan’ kazanırsa Filistin kaybeder 19 Nisan 2024 | 1.630 Okunma Ey Açık ve Sinsi İran düşmanları! İkinci İsrail planının hizmetindesiniz! 16 Nisan 2024 | 997 Okunma Bayramlaşmak bugün millî devletimiz için kahramanlık görevlerine sarılmaktır 10 Nisan 2024 | 62 Okunma Yusuf Has Hacib’in dilinden sesleniş! Üryan geldik üryan gideriz 09 Nisan 2024 | 240 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar