Ölümü değil yaşamı yüceltiyoruz

Beşiktaş’taki terör saldırısının aramızdan aldığı “hayat”ların fotoğrafına tek tek, uzun uzun baktım. Gözlerim o fotoğraflardaki bakışlara, -eminim çoğunuz gibi-...

Beşiktaş’taki terör saldırısının aramızdan aldığı “hayat”ların fotoğrafına tek tek, uzun uzun baktım. Gözlerim o fotoğraflardaki bakışlara, -eminim çoğunuz gibi- bakışlardan taşan heveslere kilitlenmişken, benim de kalbimin sıkışmasının hiç önemi yok. 
Ana babalarının, çocuklarının, kardeşlerinin gülüşleri solmuşken.... 
Ama böyle olmayabilirdi, biliyorum. 
Başka türlüsü mümkündü, bundan da eminim.

***

Her mikrofondan dalga dalga yayılan hamasetin “ikna” edemediği o kadar çok insan var ki. 
Onlar, devletin kutsallık atfedilecek bir varlık değil, toplumlar kaostan uzak yaşasın diye geliştirilmiş, vergilerimizle finanse edilen bir organizma olduğunu biliyor. 
Can güvenliğinin, her devletin yurttaşlarına sağlamak zorunda olduğu temel ödevlerin başında geldiğini. 
Devlet için ödev olan can güvenliğinin vatandaş için temel bir hak olduğunu.

***

Seçimlere girip devlet yönetmeyi üstlenmiş hükümetlerin, “Can güvenliğinisağlayamıyorum, sen şurada bir şehadet şerbeti iç” demek gibi bir hakkı ve lüksü olamaz. 
Şunu biliyoruz. Dinsel nitelik taşıyan ve bir diğer dinsel kavram “cihad”la birlikte anılan “şehitlik” mertebesinin, görev sırasında yaşamını yitiren asker, polis ve diğer kamu görevlilerine teşmil edilmesinin, Türk devlet geleneğinde kurumsal ve yasal bir çizgisi mevcut. 
Ancak bu “mertebe”yi, devletin yurttaşlarına karşı sorumlu olduğu alanlardaki asli görevlerini yerine getirmemesi sonucu ölenler için kullanması, siyasi pragmatizmin daniskasıdır. 
Soma iş cinayetinden bu yana devlet yetkililerinin yüksek sesle dile getirdiği “şehadet şerbeti” muhabbetinin, hukuk devleti çizgisinde yeri yok. 
301 işçinin yerin dokuz kat altında yanarak öldüğü Soma’da, 10 işçinin yere çakılan asansörde can verdiği Torunlar rezidans inşaatındaki kazanın ardından, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu ile hükümet üyelerinin kullandığı “şehit” söylemi, sorumlulukları örtmeye, pasifize etmeye, hak taleplerini bastırmaya dönük işlevler gördü. Bugün ise terör örgütlerinin saldırılarıyla yaşanan katliamlardaki can kayıplarının tamamını “şehadet şerbeti” kalıbıyla anmak, yurttaşını koruyamayan, çatışmayı sona erdiremeyen iktidarın kendi ihmalini örtmeye dönüktür.

***

Bir devleti, kabileden ve/veya mafyatik yapılardan ayıran temel unsur, hukuk kurallarına dayalı olmasıdır. 
Cumhurbaşkanı’nın sevdiği cümleyle “Eğer Türkiye bir kabile devleti değilse”, o devletin bakanı “intikam”dan söz edemez. 

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Türkiye’nin rüşvet karnesi 02 Kasım 2022 | 364 Okunma Merkez Bankası Hazine ve Maliye’ye mi tabi olacak? 31 Ekim 2022 | 212 Okunma KKM tartışması büyüyor 28 Ekim 2022 | 264 Okunma ‘Muhalif gazetecilere davet’ meselesi 26 Ekim 2022 | 388 Okunma ‘Kanunları kimler yapar’ 24 Ekim 2022 | 226 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar