Yeni ve heyecanlı bir dönem...

Başbakan Binali Yıldırım, bayramda bu gazeteye verdiği mülakatta, ekonomiyle ilgili çok önemli ipuçları verdi. Sayın Başbakan’ın söyledikleri, hükümetin başı olarak, sıradan, yaz sonu...

Başbakan Binali Yıldırım, bayramda bu gazeteye verdiği mülakatta, ekonomiyle ilgili çok önemli ipuçları verdi. Sayın Başbakan’ın söyledikleri, hükümetin başı olarak, sıradan, yaz sonu “Ekonomide işler iyi gidecek” demeci değildi. 

Başbakan, “Türkiye, enflasyon -cari açık- yaratmadan da yüksek büyüme hızını yakalayabilir, bunu yapacağız” dedi. Bu, sıradan bir cümle değil. Çünkü Türkiye’nin çok uzun yıllardır yürüttüğü ekonomi-politikası ortalama -en çok- yüzde 5’lik bir büyüme temposuna ayarlanmıştı. Bu büyüme de ithalata, borca dayalı ve hizmetler sektörü ağırlıklı olarak gerçekleşmek üzere programlanmıştı. Merkez Bankası, para politikasını, şimdiki gibi enflasyon hedeflemesi temelinde yapıyor ama hem dalgalı kur rejimi uygulanan dönemde hem de kur çıpası odaklı kur rejiminde, örtülü ve açık, kur hedefliyor ve düşük kur ve yüksek faiz enflasyon hedefi için tek araç olurken, ekonomi, yüksek faiz-değerli TL’ye bağlı olarak ithalatın, sıcak para girişlerinin yoğun olduğu bir borç ve ithalat cennetine -bizim için cehennem- dönüşüyordu. 

Bu para politikası modelinde, banka kesimi -kamu- ve özel sektör büyük açık pozisyonlarla çalışmak zorunda kalıyor ve ekonominin tümü çarpık büyüme-enflasyon-yüksek dış borç ve kriz- döngüsüne kurban oluyordu... Tabii maliye politikası tarafı da yalnız “faiz dışı fazlaya odaklı” bir bütçe anlayışıyla, geleneksel “kemer sıkma” programı uyguluyor ve geniş kesimlerin iç talebini aşağıya çekerek, parasal döngünün, banka ve tekelci sermayenin bir iç çevrimi olarak kalmasını sağlıyordu. Bunun sonucunda Türkiye ortalama yüzde 5’lik bir büyüme yakalasa bile, bu büyüme sınırında hem enflasyon hem de yüksek cari açık üretmeye başlıyor ve kısa bir sürede bir dış borç kriziyle yüz yüze geliyordu. Tabii burada IMF’nin geleneksel -yetmişli yılların başından beri uygulanan- reçetesi devreye giriyordu. O reçetedeki ilk emir de şuydu: “Hemen iç fiyatlarla dış fiyatlar eşitlensin.” Bunun anlamı TL’nin yüksek devalüasyonuydu. Kur çıpası uyguluyorsanız, bu devalüasyon gece yarısı yüzde 50’lere dayanan bir kıyıcılıkta oluyor, yok eğer dalgalı kur uyguluyorsanız, Merkez Bankası, yine bir gecede faizleri beş yüz baz puandan başlamak üzere arttırıyor ve zaten TL öncesinde tepetaklak olmuş oluyordu. 

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ekonominin geleceğini simgeler anlatır! 31 Ekim 2018 | 5.210 Okunma Neden yeni bir kalkınma hikâyesi gerekli... (2) 25 Ekim 2018 | 5.322 Okunma Neden yeni bir kalkınma hikâyesi gerekli... 24 Ekim 2018 | 4.575 Okunma Sorunlar, tespitler ve çözümler... 18 Ekim 2018 | 5.617 Okunma Ekonomi politikasında ‘popülizm’ nedir, ne değildir? 17 Ekim 2018 | 3.765 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar