BM ve 20. yüzyıl düzeni...

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun olağan toplantıları vesilesiyle, geçen sene olduğu gibi, bu yıl da New York’a geldik. BM’de teorik olarak her ülkenin oy hakkı var. Ancak Genel Kurul’da alınan kararlar, nihai...

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun olağan toplantıları vesilesiyle, geçen sene olduğu gibi, bu yıl da New York’a geldik. BM’de teorik olarak her ülkenin oy hakkı var. Ancak Genel Kurul’da alınan kararlar, nihai olarak Güvenlik Konseyi’ne gider ve burada veto hakkına sahip beş ülke vardır. 2. Dünya Savaşı’nı galip bitiren ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin Güvenlik Konseyi’nin veto hakkına sahip daimi beş üyesidir. Dolayısıyla, BM, iki dünya savaşı sonrası tesis edilen paradigmayı meşrulaştırarak sürdüren bir statüko ve hegemonya aracıdır. Dünyanın bu anlamda “beşten büyük” olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, hiç şüphesiz bu yıl da Genel Kurul’da yapacağı konuşmada bu gerçeği son yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmelere bağlı olarak da dile getirecek. Esasında BM’nin işlevini yitirmiş bir kurum olduğunu yalnız Türkiye dile getirmiyor. BM’ye ev sahipliği yapan ve Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden biri olan ABD’nin yeni başkanı Trump, BM’yi diplomatların hoşça vakit geçirdiği “kulüp” olarak eleştirmişti. Aslında bunu eleştiriden çok samimi bir itiraf olarak anlamamız gerekir. Hayli gerçekçi bir başkan olan Trump, esasında “BM’de olan biten, alınan kararlar, yapılan oylamalar hepsi birer oyun, gerçek kararları biz kapalı kapılar arkasında zaten alıyoruz, o zaman bunca tantanaya, binlerce diplomatın arkasında binlerce dolarlık faturalar bırakarak koşturmasına ne gerek var, bu akıllıca değil” diyor.
Kurumlar ve sistem...

Çok yakın geçmişte Bosna’da olanlara bakın, şimdi de Myanmar’da, Suriye’de olanlara... Soykırıma varan bu trajedilerde BM Güvenlik Konseyi’nin karar alamamasının üye ülkelerden birinin kendi kısa vadeli çıkarları için kararları veto etmesinin payı yok mudur? Cevap bellidir; o zaman BM, bu haliyle, insanlığın sorunlarını çözen değil, tam aksine, bu sorunları çoğaltan, mazlumların ve yoksulların çözümünü görmezden gelen bir kurum haline dönüşmüştür.

Şüphesiz ki kurumları yaşanılan konjonktürdeki ekonomik ve politik sistemin koşulları ortaya çıkartır ve yaşatır. Eğer ki haldeki ekonomik ve politik sistem dünyanın ekonomik, politik hatta sosyolojik gerçekleriyle örtüşmüyorsa, yani kısaca sosyal gerçeklik politik olanı aşmışsa, eldeki kurumlar artık bir önceki sosyal gerçekliğin kurumlarıdır ve çürümüştür.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Ekonominin geleceğini simgeler anlatır! 31 Ekim 2018 | 5.210 Okunma Neden yeni bir kalkınma hikâyesi gerekli... (2) 25 Ekim 2018 | 5.322 Okunma Neden yeni bir kalkınma hikâyesi gerekli... 24 Ekim 2018 | 4.575 Okunma Sorunlar, tespitler ve çözümler... 18 Ekim 2018 | 5.617 Okunma Ekonomi politikasında ‘popülizm’ nedir, ne değildir? 17 Ekim 2018 | 3.768 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar