Akdeniz’deki Sevr’e cevabımızdır: ‘Geldikleri gibi giderler’

10 Ağustos 1920’de imzalanan ve Türkleri 800 km.’lik bir sahil şeridi ile Karadeniz’e hapsederek Anadolu yarımadasının açık denizler ve okyanuslar ile irtibatını kesen Sevr Anlaşması, 500 yıldır...

10 Ağustos 1920’de imzalanan ve Türkleri 800 km.’lik bir sahil şeridi ile Karadeniz’e hapsederek Anadolu yarımadasının açık denizler ve okyanuslar ile irtibatını kesen Sevr Anlaşması, 500 yıldır kapitülasyonlara mahkum edilmiş ve zaten deniz ve denizcilikte geri bırakılmış Türkleri Orta Asya’ya geri göndermeyi amaçlayan bir anlaşmaydı. Eğer Kurtuluş Savaşının sonunda Yunan orduları başarılı olsaydı dış dünya ile irtibatı sadece Karadeniz üzerinden olan entite morbide bir Osmanlı Sultanlığı  ilerleyen bir kaç yıl içinde parçalara bölünür, Anadolu Türkleri ya devşirilir ya da Asya steplerine veya Ortadoğu’nun çöllerine sürülürdü. 

SEVR'E BİRİNCİ AKDENİZ TOKADI

İlk tokat, Yunan orduları üzerinde  30 Ağustos 1922 sabahı patladı. Mustafa Kemal’in o gün haykırdığı ‘’Ordular İlk hedefiz Akdeniz’dir’’ komutu, emperyalizme en büyük başkaldırının  son buyruğu oldu. Büyük bir zaferle sonuçlanan bu komut, ayrıca uluslararası camiada hak ettiği onurlu yeri almak isteyen, imparatorluk külleri üzerinden doğmakta olan yeni ve devrimci bir devletin dünya sahnesine çıkışını da işaret ediyordu. İsmet İnönü, 10 yıl sonra, 27 Temmuz 1932 günü İzmir’de yaptığı bir konuşmada şunları söylüyordu:
“Gazi, meydan muharebesinin sonucunu ifade eden hedefi değil, Akdeniz siyasetinde ve uygarlığında Türk milletinin layık olduğu yüksek mevki hedefini göstermiştir...Türk milleti binlerce yıldan beri uygarlığında ve siyasetinde başlıca yer tuttuğu Akdeniz’den fiilen uzaklaştırılmak istendi...Teorik olarak, savaşın son ve kesin neticesini büyük ordularına göstermek durumundayken Gazi’nin Akdeniz’i ilk hedef olarak göstermesine dikkat etmeliyiz...Milli mücadele Türk milletinin öyle bir dirilmiş ayaklanmasıdır ki, Sevr meselesi bu ayaklanışın ilk safhasıdır. Gerçektir ki, en acıklı safhasıydı. Diğer safhalara varmak için ateşle, demirle ve kanla atlanması lazım gelen yıldırıcı safhası ve ilk hedefiydi. Diğer hedefler daha kolay olmamıştır. Ve olmayacaktır. Türk milletinin davası, yüksek ve medeni bir milletin asil bir ideal davasıdır. Bu dava uzun ve çetin bir davadır... Şimdiki nesiller ve gelecek nesiller bu davanın arkasından yorulmadan ve dinlenmeden koşacaklardır. Koşmaya mecburdurlar.” 

AKDENİZ'İN ARDINDAN KOŞMALIYIZ

Akdeniz’de ikinci Türk tokadı 20 Temmuz 1974 sabahı Girne Yavuz Plajında tutulan kıyı başında yine Rum orduları üzerinde patlamıştır. Bugün aynı ruh hali ve enerji ile Akdeniz davasının peşinden terle ve gerekirse kanla  koşmamız gereken bir dönemi yaşıyoruz. Türkiye, Doğu Akdeniz ve Ege üzerinden Cumhuriyet tarihinde örneği görülmemiş şekilde kapsamlı ve planlı bir jeopolitik kuşatma altındadır. Doğu Akdeniz’de ABD ve AB’nin grand stratejik destek ve yönlendirmesi altında şekillenen Yunanistan, İsrail, GKRY ve Mısır bloğu Türkiye karşıtlığında birleşen işbirliklerini, siyasi ve ekonomik cepheden askeri cepheye taşıdılar. Bugün Batı dediğimiz jeopolitik varlık, tüm desteği ile bu bloğun arkasındadır. AB’nin ve ABD’nin deniz yetki alan sınırlandırma haritalarında Türkiye’yi, Antalya ve İskenderun Körfezlerine hapseden ve 100 bin km kare mavi vatan alanımızı çalarak neredeyse 2. Sevr olarak tanımlanabilecek haritaları istisnasız bir işbirliği içinde her mecrada yayınlama ve dayatma gayretleri; Denize çıkışı olan sözde Kürdistan hedefine hizmet için PKK, PYD ve YPG’ye yapılan Amerikan yardımları; Her ay Doğu Akdeniz’de temposu ve çapı artan (Nemesis, Noble Dina ve Medusa serisi başta olmak üzere) Türkiye karşıtı askeri tatbikatlar; Haydut GKRY’nin korsan ruhsat sahalarında ABD, İngiltere, Fransa, Katar, İtalya, Güney Kore ve İsrail’e ait küresel enerji firmalarının arkalarına Amerikan ve Avrupalı deniz güçlerini alarak sismik arama, sondaj ve kuyu açma çalışmaları; İsrail ve Rum gazını Türk kıta sahanlığı üzerinden geçecek EastMed isimli proje ile Avrupa’ya sevk etme şantajları; AB Savunma Politikası ve PESCO yapılanması üzerinden Haydut GKRY devletçiğinin aşırı silahlanması; Ege Denizinde Yunan karasularının 6 mil üzerine çıkartılma retorikleri; Mısır ile Yunanistan arasında deniz sınırlarını belirleme anlaşması gayretlerinin yoğunlaşması; KKTC’de Türkiye karşıtlığını teşvik ederek Türk vatanseverlik duygularının aşındırılması ve adadaki Türk askerinin sözde çözüm süreci aldatmacası üzerinden geri çekilme baskılarının yoğunlaşması; ABD ve bazı Avrupa ülkelerindeki düşünce kuruluşları (CCIS , CFR, Chatham House vb) üzerinden Türkiye’ye gözdağı verilmesi bu dönemin şimdilik karşılaştığımız olguları. 

JEOPOLİTİK MÜCADELEDEN TAVİZ VEREMEYİZ

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Barış Pınarı, Doğu Akdeniz’e doğru akmalı 13 Ekim 2019 | 254 Okunma Amiral Soner Polat: Vatana ve Mavi Vatana adanmış bir hayat 06 Ekim 2019 | 718 Okunma Preveze Deniz Zaferinin 481. yıldönümünde Yunanistan’ın Mavi Vatan kompleksi 29 Eylül 2019 | 202 Okunma Küresel düzenin yeni aktörleri: Hipersonik Füzeler 22 Eylül 2019 | 325 Okunma Yunanistan’da akıl galip gelir mi? 15 Eylül 2019 | 237 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar