Onca hot zot ettiler, sonra da Amerikan askerini içeri soktular

ANALİZBBakın yine haklı çıkmadım mı? Anlatmaktan dilimde tüy bitti. “Bütün o efelenmeler, Avrupa’ya Amerika’ya efelenmeler aslında bir oyun. Dışarıya karşı şahinmiş gibi gösteriler...

ANALİZ

BBakın yine haklı çıkmadım mı?
Anlatmaktan dilimde tüy bitti.
“Bütün o efelenmeler, Avrupa’ya Amerika’ya efelenmeler aslında bir oyun. Dışarıya karşı şahinmiş gibi gösteriler yapıp aslında içeriyi kandırmaya çalışıyorlar. Başta Amerika diğer ülkeler bunu bildiklerini için seslerini çıkarmıyorlar. Türkiye’nin dünyada küçücük bir onuru da güvenirliliği de kalmadı” dedim mi demedim mi?
En son yine “bir gece ansızın gelebilirim” şarkılarını söylemeye başladıklarında da “Aynı oyun yine sahnede. Belki Amerika’dan bir izin koparırlarsa zararsız bir bölgeye girip çıkarlar, halka da bunu destan gibi anlatırlar” dedim.
İşte sonuç ortada.
Amerika ona bile izin vermedi.
İşi şansa bırakmadı.
Onca efelenmeler, Amerika’ya dikkat çekmelerin hepsi yalandı yutuldu ve bitirildi.
O Dışişleri Bakanı’nın daha iki gün önceki tafrasını duymadık mı sanki?
Ne diyordu; “Amerika da olsa fark etmez, artık sabrımız kalmadı, kimseyi dinlemeyiz.”
Geldiğimiz nokta ise şu; Şanlıurfa’da ABD ile Türkiye arasında varılan mutabakat sonrası kurulan ‘Müşterek Harekat Merkezi’nde görevlendirilecek ilk Amerikalı askerler kente ulaştı.
Ortak harekat merkezi ne işe yarayacak?
Türkiye ile Suriye sınırındaki 15 kilometrelik koridorda, PYD’lilere dokunmamamız için önlem alınacak.
Bu bilgi bizzat Barzani bölgesindeki Kürt medyası tarafından veriliyor.
Irak Kürt bölgesinde yayın yapan bazı medya organları, Türkiye’nin PYD’ye yönelik bir operasyon yapılmayacağı yönünde Amerika’ya güvence verdiğini ileri sürüyor.
Amerikan kaynaklarına dayandırılan haberlere göre; Amerika bunu “DSG’nin güvence altında olduğu” biçiminde dile getiriyor. Tabii DSG demek aslında PYD demek.
Yani bunun tam tercümesi PKK’nın devamı dediğimiz PYD’ye dokunmayacağımızı bildirmişiz.
Harika değil mi?
Kendi sınırlarımızın egemenlik hakkının Amerika’ya devredilmesidir bu.
Ne yazık iktidarın bu kadar aymaz davranmasına karşı neredeyse hiçbir tepki gösterilmiyor.
Uyuyan muhalefet bu duruma tepki göstermek yerine, yine aynı eyyamcılıkla “İçerde birbirimize gireriz ama dış konularda tek vücut oluruz” saçmalığı ile sorumluluktan kaçıyor yine.
Türkiye’nin getirildiği bu halden kurtarmak giderek daha da zorlaşıyor.
Bir süre sona hepimiz kafamızı duvarlara vuracağız da o zaman çok geç olacak.

BAŞIMDAN GEÇENLER

Bayram günü anne-babamın ve eşimin babasının yattığı Ihlamurkuyu Mezarlığı’nı ziyaret ettik.
Burada ve diğer mezarlıklarda gördüğüm ve hep canımı sıkan manzara yine aynıydı.
Mezarlıklarımız çok bakımsız.
Eğer mezar sahipleri kendi mezarlarına sahip çıkıp etrafı biraz güzelleştirmese mezarlıklarımızın hali gerçekten daha da perişan olacak.
Nedir şikayet?
Yollar kirli.
Mezar aralarındaki geçişler daha da kirli.
Bu kir, piknikçilerin bıraktığı türden çöpler değil.
Ağaç yaprakları, mezar kazılarından artan toprakların etrafa yayılması çevreyi çok kötü gösteriyor.
Yağmurlu bir günde mezarlıklara giderseniz üstünüz başınız çamur olmadan çıkamazsınız.
Çok zor değildir herhalde mezar aralarını ve mezarlık içindeki yolları bu açıdan temiz tutmak.
İstanbul’daki gayrimüslimlerin mezarlıklarına bir bakın. Sanki bir sergiye girmiş kadar temiz ve titiz oldukları göreceksiniz.
İstanbul’un yeni belediyesinin bu konuya el atacağını umuyorum.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bir emekli hakim okurum mesaj atmış.
Mesajına şöyle bir soru ile başlamış; “Hakim ve savcı seçimi ile Kazdağları, Cerattepe, Yeşil Yol, Soma, Ermenek, tutuklu gazeteciler ve avukatlar ve yazarlar, Aladağ yangını, Osman Kavala ve Av. Selçuk Kozağaçlı, Tahir Elçi soruşturması arasında bir ilişki var mı?” Bu cümleyi okuyunca hem şaşırdım hem meraklandım.
“Bakalım konu nereye gidecek?” diye düşündüm.
Sonra şöyle devam etmiş emekli hakim; “Hepimiz yargıdan, yargının asli karar vericileri olan hakim ve savcılardan şikayetçiyiz. Peki, ama hakim ve savcıların nasıl seçildiğinden halkın haberi var mı? Yazılı sınavda ilk 200’de yer alan ve derece yapanların mülakatta elendiğini biliyor musunuz?”
Sonra şu bilgiyi vermiş; “Mülakat Kurulu, Adalet Bakanı’nın görevlendireceği bir bakan yardımcısı başkanlığında, Teftiş Kurulu Başkanı, Ceza İşleri, Hukuk İşleri ve personel genel müdürleri olmak üzere toplam beş üyeden oluşmaktadır.”
Emekli hakim okurum en vurucu cümleyi buraya saklamış; “Peki mülakat kaç dakika sürüyor biliyor musunuz? Sadece 1 dakika!”
Gerçekten bu nasıl iştir? 1 dakikada adayın tüm nitelik ve özelliklerini ölçmek mümkün mü?
Emekli hakim okurum, “Mülakat heyetine göre mümkünmüş ki 1 dakikada ölçmüşler ve yazılı sınavda ilk 200 içinde yer alan birçok adayı eleyip 1700’den sonra gelen adayları seçmişler!” diyor ve şunu soruyor;
“Böyle seçilen hakimden, savcıdan adalet beklemek safdillik olmaz mı? Hakimin-savcının nasıl seçildiğini dert edinmezsek,  Kazdağları, Cerattepe, Yeşil Yol, Soma, Ermenek, tutuklu gazeteciler ve avukatlar ve yazarlar, Aladağ yangını, Osman Kavala ve Av. Selçuk Kozağaçlı, Tahir Elçi soruşturmalarında asla adil sonuçlar alabilir miyiz?”

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yunan Cumhurbaşkanı’nın Eşek Adası’na gitmesi, kimi tahrik ediyor? 01 Temmuz 2020 | 3.186 Okunma Toplumsal tepki balonu patladı 30 Haziran 2020 | 3.007 Okunma Şimdi AKP de mi “terör örgütü yandaşı” oldu? 29 Haziran 2020 | 6.207 Okunma Yeni bir kumpas ifşaatı 26 Haziran 2020 | 4.156 Okunma Bu nasıl bir oyundur? 25 Haziran 2020 | 3.695 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar 1 yorum