Zayıf olma lüksümüz yok

2018'in neler getireceğini kestirmek için falcı, astrolog veya müneccim olmaya gerek yok. Jeo-politik ilkelerden dünyanın gidişatına bakanlar için aslında her şey o kadar da muğlak değil. Bu çerçevede ilk dikkat...

2018'in neler getireceğini kestirmek için falcı, astrolog veya müneccim olmaya gerek yok. Jeo-politik ilkelerden dünyanın gidişatına bakanlar için aslında her şey o kadar da muğlak değil.
Bu çerçevede ilk dikkat çeken unsur sistemin merkez ülkesi ABD'nin artık çıplak oluşudur.
Zira 'dünyanın jandarması' kendi iç sorunlarıyla bile başa çıkamıyor. Atlantik'in lokomotifi ABD çözüldükçe Batı'nın domine ettiği despotik istikrara dayalı evrenselleşme yerine farklı aktörler arasındaki koordinasyondan beslenen, çoğul ve daha demokratik bir küreselleşme süreci giderek güç kazanıyor.
Daha önce sık sık dile getirdiğimiz gibi Pax veya Imperium Americana ile nitelenen Atlantik dönemi kapanırken çok merkezli Trans-Pasifik ve Asya çağı başlıyor.
Türkiye'nin öncülük yaptığı İstanbul'daki Kudüs deklarasyonu ve ardından BM'de alınan Kudüs kararı, ABD tekelindeki despot küreselleşmeye bu anlamda tarihi bir darbe indirdi.

***
2017'deki S-400 anlaşması, Irak ve Suriye'deki son hamlelerimiz ile Kudüs çıkışı bize şunu gösteriyor.
Yeni Türkiye, Atlantik'in Rusya ve Çin'e karşı geliştirdiği stratejilerin Ortadoğu, Balkanlar, Orta Asya, Kafkaslar ve Afrika'daki payandası olmak yerine artık 'küresel iç politika' diyebileceğimiz bir anlayışla ulusal, kültürel, tarihi ve sosyo-ekonomik çıkarlarını gözeten bir aktör olarak hareket ediyor/edecek.
Nitekim bin kilometre öteden gelip Türkiye'nin hinterlandında güç gösterisine kalkanlar bize her istediklerini dikte edemeyeceklerini kısa sürede gördü.
***
Peki Türkiye bugünün jeo-politiğinde özellikle de ABD, Rusya ve Çin ile ilişkiler başta olmak üzere küresel denklemlerde kendisini nerede görüyor?
Şunu hemen belirtelim ki, ABD yönetimi Rusya ve Çin'e karşı ekonomik, siyasi ve askeri bariyerlerle örülmüş kuşatma projesinin bir benzerini de Türkiye'ye karşı devreye sokmuş durumda.
ABD'nin ülkemize yönelik izlediği son beş yıllık politikasını, Türkiye'nin tarihsel gücüne yeniden kavuşmasını engellemeye çalışan önleyici saldırılar olarak görmek mümkün.
Washington, içeride ve hinterlandında iyice sıkışmış bir Türkiye'nin kendisine ciddi bir stratejik rakip olamayacağını düşünerek hareket etti hep.
Eğer Türkiye vesayet altında tutulabilseydi o zaman 21'inci yüzyılın başat projesinde ABD'nin 'taşeronu' olarak 'hizmet'e devam edecektik.
Böylece Çin ve Rusya'nın frenlenmesi ile bölge ülkelerinin İsrail'in çıkarlarına göre dizayn edilmesinde Türkiye geçen yüzyıldaki gibi Atlantik'in yine 'truva atı' olacak ve İslam dünyasına sefer düzenleyen ABD'nin canı istediğinde gelip geçtiği 'köprü ülke' konumunu sürdürecekti.
***
Tevile gerek yok. ABD yönetimi bağımsız davranan yeni Türkiye'yi planlarının önünde bir engel olarak görüyor. Çünkü bizi artık kirli projelerine koşamıyorlar.
Şu an bize diş geçirmese de genel anlamda ABD'nin Türkiye'yi teslim alma veya en azından Rusya ve Çin'le ilişkilerimizi bozma hedefinden sapmayacağını unutmamak lazım.
Şurası açık ki önümüzdeki süreçte ABD, bölgemize ve bize dair yine kötü ile çok kötü arasında bir seçim yapacak. Bu anlamda hep tetikte olmak zorundayız.
Kan kaybeden ABD yönetimi, küresel liderlik fikrinden vazgeçebilir ama bizim bu bölgede ve bu konjonktürde zayıf olma gibi bir lüksümüz hiç yok.
YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sistemin çöküşü 18 Nisan 2024 | 212 Okunma İran nereden ve nasıl saldıracak? 14 Nisan 2024 | 97 Okunma Gazze’nin üç atlısı 11 Nisan 2024 | 84 Okunma Yahudi sorunundan ‘İsrailfobya’ya doğru 07 Nisan 2024 | 68 Okunma ABD, İsrail’de rejim değişikliği mi istiyor! 04 Nisan 2024 | 352 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar