Hangi damat: Berat mı, Selçuk mu?
Silivri Cezaevi’nde yan koğuştaki Yalçın Küçük ile her sabah telefonla konuşurduk. Telefon deyince aklınıza ahizesi olan bir alet gelmesin.
Her avlunun ortasında kanalizasyonla birleşen rögarların kapakları olurdu. Bu kapağa sert bir cisimle vurulunca öteki koğuştan duyulur, telefon çalmış olurdu. Bir kişi kanalizasyon boşluğuna doğru seslenirken öteki kulağını boşluğa uzatır, karşılıklı konuşma gerçekleşirdi. Kimi zaman çekilen sifonlarla kanalizasyonda hareketlenme olur, “hatlar dolu” diyerek konuşma kesilirdi.
Yalçın Hoca her gün gazeteleri erkenden okur, kupürleri keser, bir hikâyede buluşturur, sabah telefonunda da anlatırdı. Magazin haberlerini ayrıca önemserdi. Magazin haberlerine dudak bükenlere “magazin” kelimesinin etimolojisini anlatırdı. “Magazin”in “mağaza” ile ortak kökten geldiğini aktaran Yalçın Hoca, bir aydının teorisine göre “mağaza”dan istediğini alabileceğini söylerdi. Sahiden bahsettiği magazin hikâyeleri sonunda hep politikaya bir şekilde bağlanırdı.