Ölenin arkasından yazılmayan
Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Barış Pehlivan'ın bugünkü (12.04.2022)''Ölenin arkasından yazılmayan'' başlıklı yazısı.
Yargı dünyası taziye mesajı paylaşma sırasına girdi dün. Zira Yargıtay Savcısı Kamil Erkut Güre hayatını kaybetmişti. Ama hiç kimse şimdi arkasından üzüldüğü Güre’nin neler yaşadığını yazmadı. Onun İzmir Başsavcılığı koltuğunda otururken İstanbul Grubu’nun özel işlerini yapmadığı için nelerle karşılaştığını... “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı” kimliğini kullanıp yargıyı dizayn etmeye çalışanlara direndiğini... Mehmet Ağar’ın adliye ayağı gibi davranan bir savcıyla nasıl mücadele ettiğini... Bunları yapınca da “ankesörlü aramaya takıldı” suçlamasının sızdırıldığını... O suçlama sonrası İzmir’den alınıp Yargıtay Savcılığı’na sürüldüğünü...
Yetmeyip, hakkında HSK tarafından soruşturma açıldığını... Yazmadılar, söylemediler. Yakın çevresine “Ben bunları hak etmiyorum, çok yalnız bırakıldım” diyordu. Kimse bilmiyor, HSK hakkındaki soruşturmayı kısa süre önce bitirmiş ve Kamil Erkut Güre’nin FETÖ ile ilişkisi olmadığına karar vermişti. Tek sevinci buydu, yaz kararnamesiyle yine Ege Bölgesi’nde bir ilin başsavcısı olmayı bekliyordu. Olamadı. Düzenli spor yapan savcı yaşadığı stresi kaldıramadı, 55 yaşında kalp krizine yenik düştü. Yetim büyümüş bir hukuk insanıydı, kaybedildi.
O DOSYA NEDEN KAPANDI?
“Zorbalık her zaman özgürlükten daha örgütlüdür.” Fransız şair Charles Péguy böyle demiş zamanında. Onlarca sayfalık bir dava dosyasını okurken bu söz asılı duruyor aklımda. Belki sıradan, belki üçüncü sayfa haberi gibi, belki de tanıdık gelecek. Lakin biliyorum ki çürümenin tipik örneklerinden biri bu yazacağım. Adanalı bir esnaf, adı Erdem Nazlıcan. Savcılığa başvuruyor. Diyor ki özetle: “Ben bir düğün salonundaki ortaklığımdan ayrılmak istedim.