Yüzyılların mutat kavgası

Geçen haftaki yazım dolayısıyla gelen mesajlara binaen söyleyelim, vahiy konusunun akla/sorgulamaya dayalı, felsefi ve burhâni yönü tartışılmalıdır. Zihinler karışık. İslam’a yönelik itirazlarla...

Geçen haftaki yazım dolayısıyla gelen mesajlara binaen söyleyelim, vahiy konusunun akla/sorgulamaya dayalı, felsefi ve burhâni yönü tartışılmalıdır. Zihinler karışık. İslam’a yönelik itirazlarla ilgili yüzlerce yazı ve video ortada; hafife almak, görmezlikten gelmek, tatmin edici cevaplar verememek Müslüman entelektüelin ayıbı.

Büyük fotoğraf gösteriyor ki hayattan kopuk din söylemi, yaşam standartları oldukça düşük toplumlar oluşturdu. İşin acı tarafı yöneticiler bu kitleyi dikkate alan popülist politikalar üretiyorlar; zekayı küçümseyen imamlar, cehaleti öven profesörler, bilimsel yaklaşımlara düşman bürokratlar ise İslam karşıtlarına maazallah söz bırakmıyor. Eğitimden ekonomiye, felsefeden sanata her alandaki az gelişmişliğin temelinde, yanlış politikalar kadar aklı öteleyen din anlayışı var. Hal böyleyken, 13.yy’dan itibaren taklit ve atalet pençesine düşmüş Müslümanların, kendileriyle yüzleşme gibi niyetleri de yok.

AVRUPA İBN-İ RÜŞD OKULU

Şairimiz M. Akif’in sert bir üslupla dile getirdiği atâleti tevekkül zannetmekle, yani aklın karşısına imanı yerleştirmekle başladı esas yıkım. Müslümanlar, övündükleri geçmişlerinde ayıklama yapmayı becermiş olsalardı, bugün Batı’yla yarışabilecek bir konum elde etmeleri işten değildi. Batı medeniyetinin temel taşlarından biri olarak anılan ve onların Averroes dedikleri büyük filozof ve aynı zamanda tıp alimi İbn-i Rüşd, daha 12.yy’da bilim ile örtüşmesi gereken bir din anlayışını savunmaktaydı. Latinceye çevrilmiş eserleri sayesinde, Avrupa’da avveroism akımı doğdu. Avrupa onun düşüncelerini bir adım daha ileriye taşırken, ne yazık ki, aklı savunan diğer Müslüman düşünürler gibi İbn-i Rüşd de Müslüman zihin dünyasından kovuldu. Zira o Tehafut-üt Tehafüt’’ünde;Hiçbir fikir ve düşünce körü körüne kabul edilmemeli, tam tersine eleştirici ve seçici davranılmalıdırdiyordu. Ve “metafizik sorunlara ilişkin hiçbir yorum kesin doğru olarak değil, başkalarına oranla daha tutarlı ve başarılı yorum şeklinde telakki edilmeli, daha tutarlı ve daha güvenilir başka yorumların ortaya konulmasının da her zaman için mümkün olduğu asla unutulmamalıdır” derken, şu temel hakikate dikkat çekiyordu: Kimse ilimde, tek otorite/yetke olamazdı.

İÇTİHAT KAPISI KAPANDI

Kur’an’ın, her bilenin üstünde daha iyi bir bilenin var olabileceği ilkesi, Müslümanlarca bir kenara itildi; mezheplerde, tarikatlarda, cemaatlerde Allah adına konuşan yanılmaz otoriteler ortaya çıkartıldı; bu da yıkımın ikinci boyutuydu. İslam’ın ilk üç asrının dışında, özgün, özgür ve kendi sistematiklerini oluşturan şahsiyetler bir daha yetişmedi; daha sonrakiler, söylenmesi ne varsa söylenmiştir, diyerek, işlerine gelen isimlerin, işlerine geldiği eserlerini/bölümlerini baz alarak din anlayışlarını oluşturdular.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Alimin uykusu cahilin ibadetinden daha üstündür! 27 Kasım 2023 | 367 Okunma Bir toplumun DNA testi: ENFLASYON... 20 Kasım 2023 | 254 Okunma Bugün ölen adaletti 13 Kasım 2023 | 316 Okunma Ülkeler ahlaksızlıktan çöker! 06 Kasım 2023 | 187 Okunma Ne mutlu Türk’üm diyene! 30 Ekim 2023 | 189 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar 1 yorum