Yorum ve kader üzerine tartışmalarda yol ayrımı

Son haftalarda ele aldığımız konular, kadim dünyada kalmış tartışmalar değildir; bunlara ‘eskinin kalıntıları’ gözüyle bakmak doğru olmaz. Zira akıl-vahiy tartışması olarak...

Son haftalarda ele aldığımız konular, kadim dünyada kalmış tartışmalar değildir; bunlara ‘eskinin kalıntıları’ gözüyle bakmak doğru olmaz. Zira akıl-vahiy tartışması olarak yürütülegelen bu çatışma, çağdaş dünyanın sırtında hâlâ bir yüktür. Şayet ilâhiyat çevreleri Platon’u ‘Yeni Platonculuk’ üzerinden dini ve mistik ele almayı bırakabilirse ve onu bu dünyanın bir filozofu olarak anlayabilir ve yorumlayabilirse işte o zaman bu tartışmaları yeniden ele alabilen bir ilâhiyat ortaya koyabilir. Aksi takdirde sürdürülen tartışmaların gerçeklikle ilgisini kurmak mümkün olmayacaktır. Demem o ki yeni Eş’arîlerin karşısına yeni Vasıl b. Atalar, yeni Gazâlîlerin karşısına yeni İbn-i Sînâlar, Fârâbî ve İbn Rüşdler çıkmadıkça; çok daha önemlisi merkeziyetçi/şahısçı okumalar yerine zamanın ruhuna (fiziğine, biyolojisine) uygun yeni yorumlar yapılmadıkça, coğrafyamızdaki fikrî kısırlık ve açmazlık sürüp gidecektir.

ÜLKEN’E KULAK VERMEK

Hilmi Ziya Ülken çağdaş Türkiye’nin düşünce serüveninin önemli ve üretken isimlerindendir. İslam felsefesi ve İslam düşüncesi adlı eserlerinde, kadim Grek dünyasının felsefe geleneğinden İslâm dünyasına miras kalan fikrî özdeşliği açık bir dille ortaya koyar.  Ona göre Mu’tezile, İslâm dünyasında akıl felsefesidir; varoluşu ve onun düzenini ortaya koyan Tanrı’yı, akla ve aklî-rasyonel bir sorgulama üzerine temellendirmekte; bunu yaparken de kadercilikten (fatalizm) uzak durmaktadır. Daha sonraki gelenekçi ve savunmacı (apolojist) Ehl-i Sünnet ulema tarafından tekfir edilerek fırâk-ı dalle’den (sapkın fırka) sayılmaları bu nedenledir. Ülken, derinlemesine tahlilinde Eş’arî öğretiyi akılcı Mu’tezile’ye bir tepki olarak nitelendirir ve onu ‘İslâm düşüncesinin iman felsefesi’ şeklinde tanımlar. Bir tepki olarak çıkış noktası ise şu tartışmada yatmaktadır (hikâye aynı zamanda bir Mu’tezile eleştirisidir):

ÜÇ KARDEŞ DAVASI

Bir zamanlar üç kardeş varmış. Bunlardan biri iyi (itaatkâr), biri kötü (asi) ve biri de çocuk (masum) olarak ölmüş. İlki cennete, ikincisi cehenneme ve üçüncüsü de Araf’a gitmiş. Çocukken ölen üçüncü kardeş sevap işleyip cennete girme şansının elinden alındığı için şikâyetçidir. Zira İslam’ın emir ve yasakları belirli bir yaşın altındaki çocuklar için geçerli değildir, dolayısıyla itaatkâr ya da asi olarak değerlendirilemezler. Çocuğun işittiği cevaba göre Allah, onu bu dünyadan erken almıştır, çünkü şayet yaşasaydı tamamen kötü olacaktı. Bunun üzerine kötü olarak ölen ikinci kardeş, kendisinin neden çocukken canının alınmadığını sorar; zira böylece cehenneme gitmekten kurtulacaktır. Ebu Ali Cübbâi, Eş’arî’nin bu sorusuna cevap veremez, bir müddet sessiz kaldıktan sonra ona, ‘Sen dinden şüpheye düştün!’ der. (Bu aynı zamanda Mutezile’nin de çıkmazıdır) Bunun üzerine Eş’arî’nin cevabı, kendinden sonra gelecek yüzyılların fikrî yapısını da belirleyecektir: ‘Hayır, dinden şüpheye düşmedim; fakat senin ilâhî hikmet nazariyen sükût etti’.

Bundan sonrasını Ülken şöyle tahlil eder: ‘Eş’arî’nin hayatı tamamıyla münakaşalar ve tenkitlerle geçmiştir. Akıl vasıtası ile hakikate ulaşamayacağını göstermek ve tenakuzları meydana çıkarmak onun en esaslı işi olmuştur… Ve en nihayet Gazâlî’nin felesefeciler ve eski kelamcılara açtığı büyük mücadele ile Eş’arîlîk büsbütün sağlamlaşır’. (H. Z. Ülken, İslam Düşüncesi)

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Alimin uykusu cahilin ibadetinden daha üstündür! 27 Kasım 2023 | 367 Okunma Bir toplumun DNA testi: ENFLASYON... 20 Kasım 2023 | 254 Okunma Bugün ölen adaletti 13 Kasım 2023 | 315 Okunma Ülkeler ahlaksızlıktan çöker! 06 Kasım 2023 | 186 Okunma Ne mutlu Türk’üm diyene! 30 Ekim 2023 | 189 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar