Takke düştü, kel göründü!
Siyasal İslam ya da kısaca İslamcılık hareketi, kökenini 19.yy’ın nice savaşlara gebe çalkantılı dünyasından alır. Özü itibarıyla şöyle özetlenebilir: Bilim devrimi ve ardından...
Siyasal İslam ya da kısaca İslamcılık hareketi, kökenini 19.yy’ın nice savaşlara gebe çalkantılı dünyasından alır. Özü itibarıyla şöyle özetlenebilir: Bilim devrimi ve ardından gerçekleşen sanayi devrimi ile pek çok temel alanda (felsefi, askerî, iktisadî, üretim, şehirleşme, tıp, altyapı vs…) Doğu karşısında arayı iyice açan Batı’ya karşı sadece İslamî referanslarla kafa tutmak ve üstünlüğü, 9-13. yy’lar arasında olduğu gibi tekrar ele geçirmek.
Bu hareketin ilk akla gelen isimleri Cemalettin Afgani (ö. 1897), Seyit Ahmet Han (ö. 1898), Muhammed Abduh (ö.1905), Reşit Rıza’dır (ö.1935). Bizde ise Mehmet Akif, Mustafa Sabri Efendi gibi isimler öne çıkar.
Aralarında görüş bakımından küçük farklar olsa da aynı damardan beslenen bu düşünürlerin hemfikir oldukları önemli bir nokta vardır: “İslam coğrafyasında yolunda gitmeyen bir şeyler var, ne yapılmalı?”
MODERNLEŞME ÇABALARI
Bu düşünürlerin ortaya koydukları fikirler, 21. yy’da ne kadar geçerlidir ya da değildir, ayrı bir tartışma. Ancak fikirlerinde samimi ve tutarlı olduklarını söyleyebiliriz. Rayından çıkmış olduğunu düşündükleri bu dünyayı, kendilerince algılayıp, onu yine kendilerince rayına koymak kaygısı içindeler. Bugün bizdeki İslamcıların “ülkeyi adeta pazarlamak”, “devleti şirket gibi yönetmek” vb. sözlerini duysalardı, ya da Diyanet’in başında bulunan Mehmet Görmez’in aldığı “1 milyon 6 bin 641 liralık makam otomobili”ni görselerdi; kuşkusuz şaşırıp kalırlardı!
Hele AK Saray’a hiç girmeyeyim!