Lümpenleşen din dili...
“Allah’ı her gün rüyamda görürüm” diyor bir doçent, devletin televizyonu TRT’de. Bir başka öğretim üyesi “Deve sidiği şifadır” dedi Peygamber’e atfen. Bir diğer profesör;...
“Allah’ı her gün rüyamda görürüm” diyor bir doçent, devletin televizyonu TRT’de. Bir başka öğretim üyesi “Deve sidiği şifadır” dedi Peygamber’e atfen. Bir diğer profesör; “Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar ilkokul bile okumamış cahil halk…” dedi. Keza “Cumhurbaşkanı’nın emrine riayet farz-ı ayındır” diyen de bir profesör. Senelerce siyer tarihini ve kıssaları canlı yayın gibi sunan profesörleri de dinledi bu millet. Tanrı’nın sözcüsü gibi konuşanlar da cabası. Akademimizin durumu bu… Genelleştirmiyorum elbette, yok mu ilim erbabı, var. Düşüncesini aktarırken, “bana göre” demeyi unutmayan, geldiği noktayı “mutlak doğru” olarak görmeyen, düşünmenin adabını bilip kendi düşüncelerini takdis etmeyen, farklı düşünenleri dikkate almayı yine ilmin bir gereği sayan şahsiyetler de var. Ancak onlar, gözden de gönülden de ırak; milletin hafızasına kazınanlar, yukarıda örneklerini verdiğim sözlerin sahipleri ve benzerleri.
DİNDEN SOĞUTAN DİL
Dini alanda akli selim, kalbi selim ve zevki selim zemininde bütünleşen düşünceler, davranışlar ve yapıtlar – yani ilim ve tefekkür, ahlaki değerler, göze ve gönle hitap eden edebiyat ve sanat – toplumda mâkes bulmadıkça, Yüce Allah’ın adı da dini de dillerde oyuncak olacaktır, oldu da. Olan bitenden mustarip bir okuyucum şöyle yazmış “Bunları gördükçe dinden soğuduk, mantık kabullenmiyor artık… Bırak dini, Allah’ı hissedemez olduk!” Bir başka okuyucum ise: “Bu kadar aleni bir şekilde; çocuk istismarları, tecavüzler, şiddet… Allah’ı görme, peygamberle konuşma… uydurma hadisler, daha niceleri ortalıkta cirit atarken, Diyanet’ten neden ses yok! Burada şu soru akla geliyor Sevgili Ayşe Hanım, Din var mı?” diyor.