Geliri dini olanın dini de geliridir!..
Geçen haftaki yazımızda İslam tarihindeki kırılma noktalarını Ulema-Hilafet, Ulema-Müeddip (geçen haftaki...
Geçen haftaki yazımızda İslam tarihindeki kırılma noktalarını Ulema-Hilafet, Ulema-Müeddip (geçen haftaki yazıda, gözden kaçmış bir harf hatasından dolayı özür dilerim, müeddip yerine müeddep yazmışım)ve Ulema-Seküler yasalar başlıkları altında kısaca ele almıştık. Bu hafta, okuyucudan gelen sorular doğrultusunda birkaç noktayı aydınlatarak kaldığımız yerden devam edelim.
“Müeddip” “ilim ve edep öğreten-eğitimci” şeklinde tanımlanabilir. Sözcük, kökenini İran (Sasani) sarayından alır. Arapça yazına ise Ruzbih olarak da tanınan ve “Kelile ve Dimne”yi Arapçaya tercüme eden meşhur İbn Mukaffa (ö. 757) aracılığı ile girmiştir.
Adap, tam manası ile saray erkânı ve her türden idarecinin bilmesi gereken görgü ve nezaket kurallarıdır. Zaman içinde dini ilimlerin (tefsir, hadis, fıkıh) yanı sıra farklı bir dünyevi-seküler yazın külliyatı oluşmuştur. Felsefeden matematiğe, tıptan simyaya, coğrafyadan tarihe, hatta imladan okçuluğa kadar tüm yazın bu başlık altında ele alınmıştır; saray erkânının genç prensleri bu klasik eğitimin süzgecinden geçmiştir.
Peter Burke’e göre ise adap klasik hümanizmin temelidir. Yapıları gereğince bu bilimler insiyaki-sezgisel ve dini ilimlerde olduğu gibi belirli bir metnin (muğlak-öznel) bir yorumuna bağlı değildir. Aksine deney ve gözleme dayalıdırlar.