Eleştirilere kulak tıkayanlar
“Kim kendisinin gerçek anlamda muhasebesini (öz eleştirisini) yapar, gerçek kimliğini bilir ve gönlünü hakikatleri olduğu gibi kabul etmeye razı ederse; ilk başta sarsıntı yaşasa da, daha sonra insanların kendini yermelerinden duyduğu mutluluk, o kişi için insanların övmelerinden duyduğu hoşnutluktan çok daha fazla ve çok daha değerli olur.
Gerçekten de o kişi, hakkındaki övgülere layıksa, bu övgüler ona ulaştığında gurura kapılıp kendi erdemlerini kendi eliyle mahvedebilir. O övgülere layık değilse, bunlar kendisine iletildiğinde sevinirse, o zaman da bir yalandan dolayı sevinmiş olur ki çok büyük bir hatadır. Öte yandan, başkaları tarafından ayıplanmayı hak eden kişiye, hatası iletildiğinde umulur ki, aklı başına gelir de bu yanlıştan döner. Bu da onun için en büyük kazanç olur. Böyle bir kazancı ancak ahmak olan reddeder.” Erdemli İnsanın Yol haritası/İbn Hazm
Yukarıdaki cümleyi, siyaset, akademi, parti ve cemaat liderleri üzerinden düşünün; Türkiye’de eleştiriye açık kaç isim verebiliriz? Ahlak ve etiğin konuşulduğu tasavvuf ortamları da buna dâhil. Ego ve çıkar kavgaları her yerin kilit taşı olmuş. Yapılan yanlışları meşrulaştırmak da işin cabası. Oysa ahlaki zeminde ve düşünce dünyamızda bizim yegâne kıstasımız eleştiri olmalı.
ELEŞTİRİ VEYA TENKİT