Düşünen insan Tanrı’ya yakın olandır
Her insan bir kültürün içine doğar ve o kültürün inancını peşinen kabul etmiş olur. Diğerlerine (öteki) bakış da yine o kültürün oluşturduğu yargılar dolayımıyladır. Keza...
Her insan bir kültürün içine doğar ve o kültürün inancını peşinen kabul etmiş olur. Diğerlerine (öteki) bakış da yine o kültürün oluşturduğu yargılar dolayımıyladır. Keza bir kültürün içinde, kıymeti kendinden menkul onlarca merkez bulunabilir ve bunlar aynı kültürün içinde taban tabana zıt düşünceleri barındırabilir. Dolayısıyla kalabalıkların değer bilinci tartışmaya açıktır. Bu durumu, kapalı toplumlar ve dinin şekillendirdiği kadim kültürler üzerinden tartışılabileceğimiz gibi, değişime ve gelişime açık olan toplumlar üzerinden de konuşmak mümkün. Mevcut yapılar, özellikle de İslam topluluklarını dikkate alarak söyleyelim; sosyal ve kültürel sıçramayı yapamayacak yığınlar yaratmaktan hiçbir dönem kaçınmamışlardır.
YAPILARIN TAHAKKÜMÜ
Düşünen insan için sorgulama kaçınılmazdır; değişen zaman, farklılaşan şartlar ve kültürler arası karşılaşmalar bunu zorunlu kılar. Dahası, akıl, insanın hayvan gibi sadece hayat sahibi bir varlık olmadığını, bir bilinç varlığı olduğunu ve bunun da bir sorumluluk getirdiğini bilir; ve fakat bunlara rağmen, insan tutumunda üç çelişik hal ile karşılaşırız: Birincisi, durdukları zemini merkeze alanlar ya da verili olana sorgusuzca teslim olanlar. Burada özne, kişi değildir; içine doğduğu yapıdır, sorgulamaya gerek duymaksızın kabul ettikleridir. Şöyle giyineceksin, şöyle inanacaksın, şunları okuyacaksın, şunlardan uzak duracaksın, şu ritüelleri hayatına taşıyacaksın vb. Dolayısıyla bu zeminde eleştiriler, yanlışa değil, sapkına değil, akla ve bilime aykırı olana değil, verili olana benzemeyenlere yöneltilir.