Büyük soruların cesareti

İlahiyatçı bir profesör, Kur’an’ın gerçeklerinin bilimin gerçekleriyle ters düşemeyeceğini ifade ettikten sonra, yazısını şöyle bitirir: “Şayet aykırı bazı şeyler...

İlahiyatçı bir profesör, Kur’an’ın gerçeklerinin bilimin gerçekleriyle ters düşemeyeceğini ifade ettikten sonra, yazısını şöyle bitirir: “Şayet aykırı bazı şeyler görülüyorsa, ya Kur’an’ı anlamamışızdır ya da ilim adına ortaya koyduğumuz sonuçların yeniden gözden geçirilmesi gerekir.”
Din temelli yaklaşımlara baktığımızda, artık büyük soruların sorulmadığını görürüz. Onun yerine büyük cevaplar verilir. Genellikle bu cevaplar kişilerin kendine ait değildir; kimi çalıştıysa veya uzmanlık alanı ne ise oradan nakiller yapar. Ortalama insanımıza göre ise her şeyin cevabı vardır.
Yani soru yok, cevaplar var.

SAPERE AUDE*

Düşünce tarihi, bize büyük soruları kimlerin sorduğunu söyler;  filozoflar, doğa bilimcileri ve peygamberler (ardından da din adamlarıdır): Tanrı var mıdır? Varlık var mıdır; ana maddesi nedir? Var oluşun manası var mıdır? Evrende düzen ve amaçlılık var mıdır? Evrenin yaratılışı nedir? Ruh ölümsüz müdür? Vahiy mümkün müdür? Nereden geldik, nereye gidiyoruz? İyi-kötü-güzel nedir? Evrensel ahlak yasaları var mıdır? gibi büyük sorular soran düşünürler, insanlığın düşünsel gelişimini sağladılar. Bir adım daha ileri gidelim; vahiy ile akıl veya vahye dayanan din ile akla dayanan felsefe arasındaki ilişkiler problemi, koskoca Ortaçağ felsefesinin oluşumunu ve aydınlanmayı beraberinde getirdi. Daha açık söyleyelim; üç dinin bağlılarının ortaya koyduğu paradigmalarla,  Platon ve Aristoteles gibi seçkin filozofların tartıştığı ve teklif ettiği insani yasaların birbiriyle uyum ve uzlaştırılma çabası, statükonun tartışılmasına ve ilim tekelciliğinin önünün açılmasına yol açtı. Bu zeminde yapılan tartışmalarda, üç ayrı dinden öne çıkan üç büyük ismi hatırlayalım; Yahudi İbn Meymun, Hristiyan Aziz Thomas, Müslüman Farabi. Aristoteles’ten sonra ikinci öğretmen olarak anılan Farabi, kendisinden sonra gelen İbni Sina, İbni Bacce, İbni Tufeyl, İbni Rüşt gibi düşünürlerin içinden geçeceği kanalı kazmış ve böylece İslam Siyaset Felsefesi geleneğinin temelini atmıştır.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Alimin uykusu cahilin ibadetinden daha üstündür! 27 Kasım 2023 | 367 Okunma Bir toplumun DNA testi: ENFLASYON... 20 Kasım 2023 | 254 Okunma Bugün ölen adaletti 13 Kasım 2023 | 316 Okunma Ülkeler ahlaksızlıktan çöker! 06 Kasım 2023 | 187 Okunma Ne mutlu Türk’üm diyene! 30 Ekim 2023 | 189 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar