Çağdaşlık, Gazi Paşa ve Sadelik
Türkiye, Tanzimat’tan bu yana modernleşme projelerini tartışıyor. Bunların bir kısmı belli ölçüde hayata geçirilmiş olsa da, beklenilen nispette toplumda kendini kabul ettirebilmiş değil. Bunun pek çok...
Türkiye, Tanzimat’tan bu yana modernleşme projelerini tartışıyor. Bunların bir kısmı belli ölçüde hayata geçirilmiş olsa da, beklenilen nispette toplumda kendini kabul ettirebilmiş değil. Bunun pek çok sebebi olmuş olabilir; bizce en önemli sebebi, yenileşme hareketlerinin temel esprisinin gerçek yönüyle geniş kitlelere yeterince anlatılamamış olmasıdır. Modernleşmenin ne demek olduğunu, nelerin modernleşmesi gerektiğini ve bu yenileşmenin temel dinamiklerini (merkezi devlet, vergilendirme, bürokratik ve askeri örgütlenme, eğitim) yeterince kavramış değiliz. Moda düşünce ve anlayışlar, siyasallaşan kavramlar sayesinde değerler dünyası aşınmaya devam ediyor. Ben çağdaş bir insanım dediğiniz zaman bu, dini pek ciddiye almadığınız anlamına geliyor. Ya da ben geleneği ve geleneksel değerleri önemsiyorum diyorsanız, tamamen geri kafalı oluyorsunuz. Oysa gericiliğin de ilericiliğin de ölçütü kalkınmışlıktır. Din, gelenek ve çağdaşlık birbirinden beslenen, birbirleri üzerinden kendilerini yenileyen olgulardır.
MİRAS VE SAHİPLENMEK
İngiliz edebiyatçısı T. S. Eliot; “Gelenek, hemen bir önceki neslin başarılarını eleştirmeksizin, körü körüne taklit anlamında kullanılacaksa, kesinlikle ondan kaçınılmalıdır. Gelenek bundan daha geniş bir anlama sahiptir. O, hiçbir gayret sarf etmeksizin edinilecek bir miras değildir. Geleneğe sahip olmak için, tarih bilinci geliştirmeye ihtiyaç vardır. Tarih bilinci sadece ‘geçmişin’ geçmişliğini bilmek değil, fakat onun ‘hal’de de var olduğunu bilmek demektir” der.