Tarikatlar ve cemaatler üzerine -II-

Tarikat ve cemaatlerle ilgili çalışma yapan araştırmacılar, şu hususun altını çizerler: İslam’ın ilk devirlerinde, saltanata ve onun dayattığı fıkıhçı ve biçimci zihniyete bir tepki...

Tarikat ve cemaatlerle ilgili çalışma yapan araştırmacılar, şu hususun altını çizerler: İslam’ın ilk devirlerinde, saltanata ve onun dayattığı fıkıhçı ve biçimci zihniyete bir tepki hareketi olarak görülen haller (davranışlar bütünü) daha sonraki yüzyıllarda ortaya çıkan teşkilatlı ve doktriner tasavvuftan büyük ölçüde farklıdır. Kurumsallaşmış tarikatların etkin ve yetkin isimlerinin; yaşam tarzları, sosyal, siyasi ve ticari hayattaki bir takım faaliyetleri zühd anlayışıyla ne kadar örtüşmektedir, doğrusu tartışılır. Konuya açıklık getirmek adına tasavvufun kendini yasladığı ilk dönemlere bir göz atalım:
İslam’da ilk sufiler olarak anılan; Ebu Zer Gıfari, Huzeyfetü’l Yemani, İmran İbni Hasan Huzaî gibi isimler; zühd ve takvada, kendi hayatlarını hiçe sayacak derecede ileri gitmişlerdir. Onlara göre peygamberane bir anlayışla yaşamak ve Allah ile olan ilişkiyi derinleştirmek, özetle; dünyevilikten kurtulmakla, sosyal, siyasi ve ticari hayattan azami ölçüde uzaklaşmakla mümkündür. Yine onlara göre sûfîce yaşamak; istikamette olmak, istikamet üzere yaşamaktır. Elindekine razı olmak, hatta hiçbir şeye sahip olmamak, elinde ne varsa dağıtmaktır. Nefsi, Allah’tan başka her şeyden muhafaza etmektir ve Allah’tan başka hiçbir şey yoktur, diyebilmektir.
Toplumsal ve siyasi tutumları ise şöyle: Sıffin Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan ve bağnazlıklarıyla anılan Hariciler’in -ki hakem olayında Hz. Ali’yi bile tekfir etmekten çekinmemişlerdir- estirdikleri dehşet ve kargaşa karşısında yer alan bazı mutasavvıflar, dünyevi kavgalara sırtlarını çevirerek itirazlarını dile getirmişlerdir. Bununla birlikte, devrinin tanınmış din âlimi ve aynı zamanda kalbe önem veren ve nefis muhasebesini öne çıkararak günahlardan kurtulmayı öğütleyen Hasan Basri gibi mutasavvıflarsa, yöneticilerin haksız uygulamaları karşısında susmamışlardır. Haksızlıkları söylemenin vicdani ve dini bir vecibe olduğunu her fırsatta dile getirmişlerdir. Hasan Basri’ye göre, dünya için ahiretini satan her iki dünyasını da kaybeder. İslam’ın ortaya koyduğu değerleri hayatına taşıyanlarsa her iki dünyasını da kazanır. Uzatmayalım, ilk dönem mutasavvıflarında benzer bir karakter vardır.
Yine bu ilk dönemde takiyye tartışmalarını görürüz. Hz. Ali’ye ve evladına, cami kürsülerinden dinin bir emriymiş gibi yetmiş yıl boyunca lanet okunması, zulmün hangi kertede olduğunun göstergesidir. Cafer Sadık bu dönemde “kendinizi saklayın” tavsiyesinde bulunur. Masum İmam, Hurufilik, mehdi beklentisi gibi konular, artan zulümlerin insanlara bıraktığı mirastır.

TASAVVUF VE TARİKAT FARKI

Bütün dinlerdeki ve öğretilerdeki mistik akımların ana unsurları birbirine benzer. İslam tasavvufunun, felsefesini ve kavramlarını oluşturan büyük filozof Muhyiddin İbn-i Arabi ve hatta İmam Gazali, Yeni Platoncu görüşten etkilenmiştir. Tasavvufla ilgisi olmayan, Farabi ve İbn-i Sina’yı da içine alan bir felsefedir bu… Prof. Dr. Erol Güngör, “İslam tasavvuf hareketi, İslam karakterini muhafaza etmekle birlikte -ki bunun aksini düşünenler de vardır- yabancı tesirlerle karışmıştır” der.
Burada şu tespiti yapmak durumundayız; tarihin her döneminde üretilmiş olan fikirler, hakikati arama çabamıza eşlik etmelidir. Kaldı ki felsefî ve ahlâkî, insanı geliştirecek ve güzelleştirecek bilginin, medeniyete katkısını kimse inkâr edemez. Fakat her ne kadar bu zengin kaynaktan neşet etmiş kurumlar olsalar da, tarikat ve cemaatlere bu birikimin bütünüyle yansıdığını iddia etmek imkânsızdır. Farklı eğilimleri içinde barındıran bu kurumlar; kişilerin kültür yapısına, beslendikleri kaynaklara, içinde yaşadıkları toplumsal yapıya göre biçimlenmiştir. Yukarıda ifade ettiğimiz üzere, Emevî ve Abbasi iktidarlarının sürdürdükleri saltanata ve zulme tepki olarak doğan anlayışın; holdingleşen, içinde siyaset projelerini barındıran ve adeta saltanat sürülen yapılara dönüşmüş olması büyük bir paradokstur.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Alimin uykusu cahilin ibadetinden daha üstündür! 27 Kasım 2023 | 367 Okunma Bir toplumun DNA testi: ENFLASYON... 20 Kasım 2023 | 254 Okunma Bugün ölen adaletti 13 Kasım 2023 | 316 Okunma Ülkeler ahlaksızlıktan çöker! 06 Kasım 2023 | 187 Okunma Ne mutlu Türk’üm diyene! 30 Ekim 2023 | 189 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar