Huy Aynası
Şüphesiz şehitler konuşabilseydi. Bize laf düşmezdi. Fakat işte onlar hayattayken yapılması gerekeni yaptı ve sustu. Yaşayarak konuştu. Yaşamın hakkını vererek… Onlara “öldü” denmesi bu...
Şüphesiz şehitler konuşabilseydi. Bize laf düşmezdi. Fakat işte onlar hayattayken yapılması gerekeni yaptı ve sustu. Yaşayarak konuştu. Yaşamın hakkını vererek… Onlara “öldü” denmesi bu yüzden yasak olmalı. Zira yaşamın hakkını vererek, dirilik ödevlerini -günahıyla sevabıyla- tam yapabilme gayreti içinde olmak; bir insanı ölümlülük sürüncemesinden, ölümsüzlüğün keskinliğine götürüyor. Ne zaman öleceğim'den, ölümsüzüm belirginliğine götürüyor. Bu keskinliği ise, gözlerine henüz yaşamak perdesi çekilmiş olanlar göremiyor.
Şimdi ne yapıyorlar?
Acaba 15 Temmuz'dan sonrayı nasıl değerlendiriyorlar? Baharındayken veya kışında fark etmez, hayatlarını bırakıp gitmelerinin karşılığında kalan bizi nasıl buluyorlar?
Şüphesiz bunu değerlendirebileceğimiz ölçüler var.
O ölçülerde sırlanmış bir ayna var.
Herkesin boyuna huyuna göre hem de. Eğer istersek eğrisiyle doğrusuyla iç gözlerimize kendimizi yansıtabilir. Üstelik dengimiz olan bir insan aynamız olup tam eğrimizden bizi kırdığında illa biraz üzülürüz. İlla bu kim oluyor ki sesi geçer içimizden, kabul etmesek te o sesi. Fakat bu ayna yücelik yapar. İnsana her hatasını onu hiç kırmadan söyler. Sen busun, sen şusun diye sayar döker. Fakat öyle aşılmaz şefkati vardır ki sözlerine hiç kırılmaz, darılmazsın.