Gece davul çalmak helal mi?
Dünden beri davula söyleniyoruz. Bu söylenmenin; insanın ve Türk insanının çok eski bir geleneğini ortadan kaldırma amaçlı değil, aksine daha doğru kullanımı adına bir söylenme olduğunu...
Dünden beri davula söyleniyoruz.
Bu söylenmenin; insanın ve Türk insanının çok eski bir geleneğini ortadan kaldırma amaçlı değil, aksine daha doğru kullanımı adına bir söylenme olduğunu tekrarlayalım.
Davul değil, kemanla, gitarla uyanalım demiyoruz. Sahur; gece kahvaltısı zindeliğimizi, hem kendi gecemizi, hem başkalarının gecelerini, yani sükunetlerini zedelemeden nasıl elde edebiliriz? Sorusunun peşinde yalnız başına bir istişareye girişiyoruz. Belki benzer sesler birleşir ve ortak bir fikir elde edilir.
Bir ara, def devri sonrasında, davulun eğlence amaçlı kullanımlarında haramlığı helalliği tartışılmamış değil. Fakat “Haram ve helal vasfının eşyaya değil mükelleflerin fiillerine taalluk ettiği” kaydıyla helal kılınmış. Her yeni icat için bu imtihan verilmiş. Özellikle yerli icatlar devri bittiğinde ve yabancı/”gavur” icatları devri başladığında “Haram mı helal mi?” fetvaları art arda gelmiş. Kendi ihtiyaçlarını kendi icatlarıyla karşılamayı ihmal edenler, fetva işinin başına geçmiş olmalılar. Bu günlerde bir cümleyi kurup sonuna “Hocam günah mı? “ ekinin bıktırıcı tekrarı bu durumun bir uzantısı olmalı.
Nitekim, kimi kesimlerin, batı kaynaklı enstrümanlara kem bakışı da aynı (anlaşılabilir/anlaşılamayabilir) kaygıdan kaynaklanıyor. Yakın zamana kadar bunca kaygı taşıyan kesimlerin, şimdilerde çocuklarının ellerine biteviye keman veya gitar verip nice masraflar karşılığında eğitimlere göndermeleri de ayrıca ilginç. Müslümanlardan, Türklerden hangi biri çocuğunu davul eğitimine gönderiyor olabilir? Böyle bir ilan hiç duyulmadı. Dom budu dom dom...O enstrüman benim, bu enstrüman senin, her eğitimi, her sertifikayı alsın diye çocuk koşturan ailelerden hangisi, hadi kızına değil de oğluna “Ramazan davulcusu” olma sertifikası aldırıyor acaba? Eee...Hiç biri.
Fakat çocukluğumuzdan beri Ramazan davulu ve dolayısıyla da davulcusu içimize korku salan bir şeydi. O korkuyu, bu zamanlara kadar hala yenememiş olmamız, bu korkuyu mezara da gömemeyeceğimizi gösteriyor. Bir de çocukken, büyüklerimizin, “Seni davulcuya veririm bak!” korkutmacasını hakkedecek ne yapmış olabiliriz, bilmiyorum. Bizi davulcuyla korkutan büyüklerimizin kimliklerini tespit edip, davul tokmağı eşliğinde, çocuk eğitiminde gelişigüzel herhangi bir korkutmacanın geçmek bilmeyen, illa kalan olduğunu, kalıntı, hatta kalıtıma dahil olma potansiyeli olduğunu anlatmalı.