Bayram üçgün.. ömür de

Bayramın üçüncü günü, genel olarak daha uzak akrabalar, yakınlar veya en yakınlarla daha hususi birleşmeler günü olarak değerlendirilir. Şehir insanının yakın akrabaları mesafeler nedeniyle uzak...

Bayramın üçüncü günü, genel olarak daha uzak akrabalar, yakınlar veya en yakınlarla daha hususi birleşmeler günü olarak değerlendirilir. Şehir insanının yakın akrabaları mesafeler nedeniyle uzak kaldığından eş, dost arasındaki bağ giderek kan bağına dönüşür. Hoş, mesafeler arttığı kadar imkanlar da arttı. Yine de çabucak rû be rû görüşebildiğimizle, görüşemediğimiz farklı. Neyse ki sanal imkanlar bize kavuş“muş gibi” yaparak avunmayı öğretti. 

Sultan; ilk adımlarını kandil geceleriyle attı. Yakalayabildiğimiz her dinginlik biraz geceydi. Ayı yutkunduk. Yıldız yıldız baktık hayatımıza, hayatlara. Bir kıyı köylüyüz veya kentli ne fark eder. Hepimiz bir “çöl insanı”ndan almadık mı ilhamı? En içten selam ve sevgilerimiz O'nadır. Duyduk, duymadık bilemem. En büyük adım/lar Kadir gecesinde atıldı. Büyük saklambaç! Ömürlük mesafe kat edebilir/di onu sobeleyebilen. Aşkolsun/du! Son gecelerde isteyen herkese ömür dağıtıldı. Bin aya varan yeni ömürler bağışlandı. Ardından o doğum sancılarını müjdeye bağlayan gündüzlere döndü gün. Son açlık gününe...

Nasıl bir gündür Arife günü. Bir aydır aç bi'l aç, oruçlu herkesin başını kendi önüne eğdiği, sessizleşip düşünmeye durduğu günlerden sonra, boynun kendine döneceği, o hep başkayı görenin kirpiklerine attığı düğümle gözlerini kendi içine doğru dikeceği kadar soyut esneklik kazandığımız zamanlar. 

Kendine Allah nazarından bakmak ve “Yok. Bu olmadı!” dediğin yerde yeniden ol'uşmak...Sil baştan bir tövbeyle bozmak kendini, hatalarına bozulmak... Yeni bir insan olmak için “Ha gayret!” anları...

Arife günü bir başka. Artık daha bilinçli yaşanacak zamanların ön günü...Güzel bir kitabın önsözü gibi, güzelleşmiş bir hayata giriş günü. Arife'nin heyecanı başka nerde görülmüş. Çok güzel günleri geride bırakıyor olmakla, bir an evvel çıkıp gitmek arasında kaldığımız ilginç sıkışmışlık. Böyle hep tutamayız orucu. Bir yıl böyle gitmez. On bir aylık sıradanlığımıza devam. Ancak bir ay sıra üstü yaşayabiliriz. Birbirimizden saklamayalım. İnsan olduğumuz itiraf bizi dinden etmiyor. Eksik, hatalı, mızmız.. Buna rağmen olabilmek değil mi din? Aksine birbirimize oynayıp durduğumuz ve aslında çok yorulduğumuz "hiç zaafım yok maskesi" din dışı olmalı. Dürüst olalım. Çay, çorba özgürlüğüne yeniden kavuştuğumuza sevindik. Bayramın ilk günü nasıl kahvaltı yaptığımızı gören gördü. Pardon kimse kimseyi  görecek halde değildi. Allah onun her günkü nimetlerine, her gün kurduğu sofralara karşı nasıl bir zaaf içinde olduğumuza bir daha, bir daha tanık oldu.  Şunu anlayamıyorum. Orucun bitmesine aşırı üzülüyormuş gibi yapmak ve ağzımızın açılmasına dair sevincimizi birbirimizden saklamak din mi? Zaaflarımıza dur diyebildiysek, yürü de diyebilme zamanını neden yadırgıyoruz. Hem de mavi bir izinle...

Fakat gecenin gece, gündüzün gündüz olduğunu yeniden öğrenmek zor olacak.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kitap okumak bizi bozar 28 Ağustos 2018 | 4.752 Okunma Senin şarkın ne? Veya türkün? 21 Ağustos 2018 | 3.580 Okunma Vicdan 14 Ağustos 2018 | 3.533 Okunma Yaz ve yazmak 07 Ağustos 2018 | 2.167 Okunma Biraz küselim 31 Temmuz 2018 | 2.275 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar