Yeter ki Enver gitsin!

100 yıl önce, tam da bu günlerde, Osmanlı, Yıldırım Orduları Grubu Nablus’tan başlayarak Halep’e kadar hızla geri çekilmişti. Osmanlı Ordusu Nablus’u, Şeria’yı, Amman, Dera, Beyrut, Hama, Humus...

100 yıl önce, tam da bu günlerde, Osmanlı, Yıldırım Orduları Grubu Nablus’tan başlayarak Halep’e kadar hızla geri çekilmişti. Osmanlı Ordusu Nablus’u, Şeria’yı, Amman, Dera, Beyrut, Hama, Humus, Şam’ı boşaltırken, İngiliz ordusu ve onlarla işbirliği yapan Şerif Hüseyin kuvvetleri bu kentleri işgal ediyordu.

13 Ekim 1918’de Genelkurmay Başkanı Enver Paşa Halep’te Mustafa Kemal komutasındaki 7. Ordu’ya bir emir göndermiş, “vatanın bir karış toprağını bile bırakmamak için ordunun fedakârlık göstermesi şeref ve namus gereğidir” demişti. 7. Ordu Halep’te de durmadı; Toroslar’a kadar geri çekildi.

Filistin hezimeti, dönemin ordu komutanları üzerinde uzunca bir süre kara leke olarak kaldı. Mustafa Kemal, Suphi Nur’un hatıratına aldığı, İleri Gazetesi’nde yayınlanan ve muhatabı belli olmayan 7 Ekim 1918 tarihli bir telgrafta kendisini savunuyordu: “Enver Paşa gibi bir ahmak olmasaydı… şaşkın tavuk gibi öteye beriye iltica eden Cevad Paşa bulunmasaydı, hiçbir askeri harekatı takdir edemeyen bir 4. Ordu kumandanı (Cemal Paşa) bulunmasaydı ve… hiçbir etkisi ve nüfuzu kalmayan Grup Karargahı (Liman von Sanders) olmasa idi, böylesine bir hezimet ve rezalet meydana gelmezdi.”

Suphi Nur, hatıratında, bu telgrafı naklettikten ve Mustafa Kemal’i istihza ile haklı bulduktan sonra “Keşke Miralay İsmet’in (İnönü) savaştan firar ettiğini de belirtseydi” der. Suphi Nur, Yunanlıların İzmir yenilgisi ile Filistin bozgunu mukayese edildiğinde Yunan komutanların askerlerinden ayrılmayıp teslim olduklarını, Yıldırım Orduları kumandanları Mustafa Kemal, Cevad, Cemal, Refet, İsmet, Ali Fuat Paşaların ise kıtalarını teslim edip kendilerinin teslim olmadığını, Liman von Sanders’in komutanlarından daha babayiğit davrandığını yazar.

Filistin hezimetinin ve rezaletinin nedeni açıktır: Dönemin neredeyse tüm Osmanlı askeri ve sivil bürokrasisi çürümüşlük, kokuşmuşluk içindedir. Anadolu’nun yoksul Mehmetleri 5 ayrı cephede kahramanca can verirken, İstanbul’da kıran kırana koltuk, rütbe, paye, makam kavgası verilmektedir. Liyakat diye bir kavram kalmamış, ilişkiler, irtibatlar, akrabalıklar, nüfuz, iltimas öne çıkmıştır. Asker savaşlardan, halk yoksulluktan kırılırken, memleket yanarken, İstanbul, ihtiras, ayak kaydırma, intikam, kumpas, komplo, entrikalar içinde, koltuk, paye, rütbe, makam uğruna vatanı adeta çarçur etmektedir. O kadar ki, mütarekeden, koca çınarın çöküşünden, hatta İstanbul’un işgalinden sonra dahi bu çekişmeler bitmemiştir.

Filistin hezimeti de bu çürümüşlüğün eseridir.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Doku uyuşmazlığı 22 Nisan 2024 | 3.575 Okunma Nazlı seçmen günlerinde siyaset 19 Nisan 2024 | 1.701 Okunma Ne yapmalı? 15 Nisan 2024 | 616 Okunma Gazze’de bayram sabahı 12 Nisan 2024 | 79 Okunma Kaybetme korkusuyla kaybetmek 08 Nisan 2024 | 773 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar