Ernst Jünger’in Cam Arılar’ı
Sakin, sıcak bir gün. Gökte güneş, tüm heybetiyle tahtına kurulmuş. Yaz, bütün hararetiyle toprağa, suya ve havaya hâkim artık. Dört yanı ormanla kaplı bir gölün kenarındayım. Derin bir...
Sakin, sıcak bir gün. Gökte güneş, tüm heybetiyle tahtına kurulmuş. Yaz, bütün hararetiyle toprağa, suya ve havaya hâkim artık. Dört yanı ormanla kaplı bir gölün kenarındayım. Derin bir sessizlik! Arada bir gölde yüzen bir balığın sudan fırlayıp düşerken çıkardığı sesleri duyuyorum. İşte yine büyük bir balık aniden suyun yüzüne fırladı, sonra şaap diye düştü ve arkasında halkalar bırakarak gölün derinliklerinde kaybolup gitti. Ardından bir kelebek geldi yanımdaki fesleğene kondu. Gözlerimi kapattım. Tam da öyleydi işte; Tanpınar’ın dediği gibi: “Başım sükûtu öğüten/ Uçsuz, bucaksız değirmen”… Sonra serin bir rüzgâr esti, önümdeki romanın sayfalarını karıştırdı, ardında hoş bir yasemin kokusu bırakıp gitti… Bugün Ernst Jünger’in Cam Arılar’ından bahsedeceğim. Jünger, bir kahin sanki! 1957’de yayımladığı bu romanda, teknolojinin yaratacağı büyük değişimi önceden görmüş, makinenin egemen olduğu yapay bir dünyayı anlatmıştır.