Mezara taşınan sportif şöhret!..

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) veda hutbesinde buyuruyor; “Ey insanlar! Şunu bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza üstünlüğü ancak...

Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) veda hutbesinde buyuruyor; “Ey insanlar! Şunu bilin ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın beyaza üstünlüğü ancak takvadadır.” Takva, Allah (c.c)’a sorumluluk, kulluk bilincidir. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: ‘Size iki şey bırakıyorum. Bunlara tutunursanız asla delalete düşmesiniz. Allah’ın kitabı ve sünnetim.” Davet/mesaj bu kadar anlamlı, bir o kadar açıkken, uygulama konusunda ‘maharet/cesaretimiz’ var mı diye sorsanız ‘maalesef!’ derim. Çünkü dünyanın cazibesine kapılmış gidiyoruz. Allah (c.c) muhafaza. Peki, biz ne yapıyoruz? Dahası, yapmamız gerekenleri neden bir kenara itme ‘gafletine’ düşüyoruz. Şan, şöhret, para peşinden koşmaktan bir ‘hal’ oluyoruz. Davranışlarımız başlıyor, kişiliğimizi/huyumuzu belirlemeye. Ortaya ‘Vah halimize ki, vah ki vah!’ şeklinde ‘ağıtlar’ yağdıracak kadar, içler acısı bir durum çıkıyor. Dünya hayatını kazandık desek de, ebediyeti kaybettiren bir sonuç çıkıyor. İster kendimiz, istenirse yaşadığımız dünyada buna benzer ibret/derslik birçok örneğe rastlamak mümkün. Örneğin spor…

SPOR, SPOR… DİYE DİYE

Spor ülkemizde ‘yasaklansın’ derken, amacımız ‘insanlığın’ performans sporcusunun ‘duygusallığının’ tercümesini yapmak. Yaşamadan, kim nereden, nasıl bilebilir ki! ‘Dereceye’ odaklanan sporcunun günde 6-7 saat antrenman yaptığı, ‘daha iyisi, daha iyisi’ hengâmesiyle, ailesinden aylarca uzak kalması, sosyal hayattan kopuk olduğunu, o sporcunun ‘havasını’ teneffüs etmeden nereden, nasıl anlayabiliriz ki! ‘Her şey ne uğruna?’ sorusuna alacağımız cevap; ‘Madalya (para), şöhret uğruna…’ ‘Sizin en hayırlınız, insanlara hayrı dokunanızdır’ hadis-i şerifi ışığında, doğru bilmek ve bildiğimizi söylemekten çekinmemeyle başladık yazmaya. Yaş ilerleyip ölüme/ebediyete kucak açtığımız şu günlerde de devam ediyoruz. Siroza bağlı karaciğer yetmezliğinden hayatını kaybeden, rekortmen (3 Olimpiyat Madalyası, 7 Dünya ve 6 Avrupa Şampiyonluğu bulunan) milli sporcumuz Naim Süleymanoğlu’nun mezarı açılıyor haberini yazılı basında okuduğumuzda, kendimizde böyle, ‘duygusal’ bir yazı yazma sorumluluğu duyduk. Ölmüş bir kişi, mezarında neden rahat bırakılmaz? Düşündürücü olduğu kadar da, derslik. Mezarın açılma gerekçesi ‘babalık davası’…

MEZARINDA RAHAT BIKILMADI

Efsanevi halterci Naim Süleymanoğlu’na mezarının açılmasına sebep olan babalık davası için DNA testi yapıldı. İddiaya göre, 1988 Seul Olimpiyatları sırasında tanıştığı Japon gazeteci Kyoko Mori’nin dünyaya getirdiği çocuğun, ünlü haltercinin babası olduğunu tespitinin istemesi. İnsan merak etmiyor değil; ‘Nasıl yaşarsak öyle ölür, öldüğümüz gibi diriliriz …’ gerçeğinden yola çıkarak, Naim Süleymanoğlu örneği ne ilk, ne de son olacağa benziyor. Öyle ise, şu ‘boş’ dünyada elde edilmek istenen makam/mevki/paranın insanlığı sürüklediği ‘çılgınlığın’ neticesine, Naim Süleymanoğlu’nun hayatı; ölümünün öncesi ve sonrasıyla, kızın ‘Babamın kemikleri sızlayacak…’ dedirtecek kadar, derslerle dolu, ibretlik, milyonlarca örnekten sadece bir tanesi. Dileriz, benzerleri bir daha yaşanmaz!..

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Paris Olimpiyatları, Hera tapınağı ve Gazze katliamı… 19 Nisan 2024 | 35 Okunma TFF’ye yabancı başkan (mı!) 17 Nisan 2024 | 99 Okunma Seçim sonrası CHP’li belediyeler, özel gereksinimli bireyler ve spor 14 Nisan 2024 | 41 Okunma Sporla gençliğimiz ve geleceğimizi kâbusa dönüştürmeyelim!.. 12 Nisan 2024 | 53 Okunma Bayramlar... Gazze... Süper Kupa... Vefat... 10 Nisan 2024 | 47 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar