SORUN DA BİZDE ÇÖZÜM DE...

XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde kurulan Türkiye Cumhuriyetini kendi tarihi geleneğinden koparıp, değerleriyle kavgalı hale getirdiler. Devleti 19. Yüzyılın ulusalcı ve katı laikçi furyasına dâhil ederek...

XX. Yüzyılın ilk çeyreğinde kurulan Türkiye Cumhuriyetini kendi tarihi geleneğinden koparıp, değerleriyle kavgalı hale getirdiler. Devleti 19. Yüzyılın ulusalcı ve katı laikçi furyasına dâhil ederek milletten koptular. Kurucu akıl pozitivizmi kutsamış, dokuz asırlık Selçuklu ve Osmanlı geleneğini reddederek yüzünü tamamen Batı’ya çevirmişti.

Türkiye, halkına yabancılaşmanın bedelini Batı sömürge ülkelerinin emperyal hedeflerine yarım asır hizmet ederek ödedi. Üstelik 1950’lerden itibaren çift kutuplu dünyada SSCB’nden gelecek komünist tehlikeden korunmak için Osmanlıyı yıkan Batı emperyalizmine sığındı Türkiye.

Kurucu akıl din ile bütün bağlarını koparmayı, inancından neşet eden evrensel değerlerden yüz çevirmeyi esas alarak Türkiye’nin kendine yabancılaşmasını istedi.  

Artık Türkiye İslam ülkesi değil, modern, Batılı bir ülkeydi. Katı laikçilik din ile bütün bağlarımızı zayıflatmış, kodlarımızı bozmuş, dolayısıyla başta Arap İslam dünyası olmak üzere Müslüman ülkelerle ilişkilerimiz askıya alınmıştı. Zaten I. Dünya Savaşı sürecinde İngilizlerin iki tarafı da manipüle ederek düşmanlaştırdığı Arap ülkeleriyle yarım asırdan fazla “küs” kalmıştık.

II. Dünya Savaşından sonra kendini Batı’ya mahkûm gören Türkiye, ülkeyi NATO üyeliği ötesinde, Batı’nın Doğu’daki çıkarlarını muhafaza eden yerli işbirlikçisi konumuna düşürmüştü. Bunun sonucu olarak (Arap dünyasına hâkim olan) ABD’ye karşı çıkılamaz, dayatmalarına itiraz edilemez, talepleri koşulsuz yerine getirilir teslimiyeti uzun yıllar boyunca Türkiye’nin de temel politikasıydı.

Türkiye Devlet olarak NATO üyesi ülke olduktan sonra diplomasi alanında bir varlık gösteremedi. Bağlı bulunduğu paktın kendisine biçtiği daracık elbise içinde kımıldayamayacak hale geldi. Bölgesel güç olmanın gereği stratejik ve taktik hesaplamalarını yapamadı ve stratejik planlamadan yoksun kaldı. Bunun bedelini Türkiye 1964 Kıbrıs ambargosuna maruz kalınca geri adım atmak zorunda kalarak ödedi.

İnönü, Türkiye gibi “bölgesel güçler stratejik ve taktik hesaplarında hem süper güçlerin hem de büyük devletlerin parametrelerini göz önünde bulundurmadan politika oluşturulamayacağını”biliyordu. 1964’teki bu yanlış, Osmanlı hinterlandında İngilizlerin, Rusların ve ABD’nin sömürgeci politikalarına imkân tanıdı.

YAZININ DEVAMI
ÇOK OKUNAN YAZARLAR
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Soros'çu vakıfların kış dönemi saldırıları başladı 15 Aralık 2018 | 6.787 Okunma Deli dana Trump 15 Ağustos 2018 | 5.488 Okunma Türkiye, Türk Bandıralı ABD gemisi idi 01 Ağustos 2018 | 5.976 Okunma ABD ile iadeler sorunu 28 Temmuz 2018 | 120 Okunma Kazanırken Alman, kaybederken göçmen, ama her daim bizim Mesut Özil 25 Temmuz 2018 | 179 Okunma
TÜM YAZILARI
Yorumlar