POPÜLER YAZILAR







İsrailli üst düzey bir yetkilinin Reuters’a verdiği demeçte, “Türkiye’nin Palmyra’da askeri üs kurması bizim için kırmızı çizgi ihlalidir” ifadeleri dikkat çekti.
Söz konusu açıklama, İsrail’in bölgedeki askeri ve istihbari varlığını doğrudan ilgilendiren yeni denklemlere karşı duyduğu endişenin yansıması olarak yorumlandı. Ancak kullanılan üslup, diplomatik çevrelerde “küstah” ve “gerilimi tırmandırıcı” olarak değerlendirildi.
İsrail'in açıklamaları, Türkiye ile Azerbaycan arasında Suriye özelinde yapılan bir dizi diplomatik görüşmenin hemen ardından geldi. İsrail kaynakları, Çarşamba günü Ankara ile Bakü temsilcilerinin bir araya geldiğini doğrularken, görüşmelerin ana temasının Suriye’de çatışmasızlık ortamı yaratma çabaları olduğu belirtildi.
Türk yetkililerden alınan bilgilere göre, amaç, bölgede olası yanlış anlaşılmaları ve çatışmaları önleyecek bir diplomatik ve askeri iletişim kanalı kurmak. Türkiye, bu yaklaşımıyla bölgesel barışı tesis etmeye yönelik aktif diplomasi yürüttüğünü ortaya koyarken, İsrail’in çıkışı adeta bu çabaları sabote etme girişimi olarak algılandı.
İsrailli yetkilinin "Palmyra'da üs kırmızı çizgidir" açıklaması, sadece askeri değil, aynı zamanda diplomatik bir meydan okuma olarak görülüyor. Bu tür açıklamalar, genellikle doğrudan askeri angajman ya da misilleme tehdidi taşımasa da, bölgesel dengeleri zorlayan bir politik dil olarak dikkat çekiyor.
Uluslararası hukuk uzmanları, bu tarz “kırmızı çizgi” vurgularının özellikle Suriye gibi çok aktörlü ve kontrolün parçalı olduğu bölgelerde daha fazla gerilim yaratabileceğini belirtiyor. Zira Palmyra, hem Esad rejiminin, hem İran destekli milislerin, hem de Rusya’nın zaman zaman kontrol sağladığı kritik bir bölge.
Türkiye cephesi ise durumu daha temkinli ve yapıcı bir dille ele alıyor. Reuters’a konuşan bir Türk yetkili, görüşmelerin temel amacının bölgede çatışmaları ve istenmeyen askeri temasları önlemek olduğunu vurgularken, bu doğrultuda teknik düzeyde mekanizmalar geliştirilmesinin önemine işaret etti.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da Çarşamba günü yaptığı açıklamada teknik görüşmeleri doğrulamış, “Yanlış anlamaların önlenmesi adına bölgesel güçler arasında iletişim kanallarının açık tutulması gerekiyor” diyerek Türkiye’nin barışçıl yaklaşımını yinelemişti.
Bu gelişmeler, Türkiye’nin sadece tek başına değil, Azerbaycan ile birlikte Ortadoğu denklemine daha aktif ve koordineli şekilde dahil olacağının da bir işareti olarak okunuyor. Ankara-Bakü hattındaki stratejik yakınlık, artık sadece Güney Kafkasya değil, Suriye gibi daha karmaşık alanlara da sirayet etmeye başlamış durumda.
İsrail’in sert çıkışı da bu çok aktörlü yeni tabloya karşı geliştirilmiş bir savunma refleksi olarak yorumlanabilir.
Ortadoğu uzmanı Dr. S. Tuncay’a göre, İsrail’in açıklamaları diplomatik nezaket sınırlarını aşmakla kalmıyor, aynı zamanda bir tür güç gösterisine dönüşüyor:
“Bu açıklama, İsrail’in Suriye’deki statükonun bozulmasından duyduğu rahatsızlığı yansıtıyor. Türkiye’nin bölgede aktif hale gelmesi, İran ve Hizbullah’la rekabet eden İsrail için yeni bir risk demek. Ancak bunun diplomatik yollarla değil, tehdit diliyle gündeme getirilmesi son derece sorunlu.”