ABD ile yaşanan krize çözüm aramak için öncelikle, bu krizin
nedenleri üzerinde durmak gerekiyor.
En son söyleyeceğimizi baştan söyleyelim…
ABD’nin derdi Ortadoğu’ya tam olarak yerleşmek.
Demokrat Obama yönetimi ya da Cumhuriyetçi Bush ya da Trump
yönetiminin temel politikası değişmiyor. Fark sadece üslupta.
ABD’nin bu konudaki ilk adımları Bush döneminde Afganistan ile
başladı. Ve Afganistan, ABD etkisi altında bir ülke haline
geldi.
Bunu Arap baharı izledi; Adı “bahar” olan, ama
aslında Arap ülkelerine kışı yaşatan süreçte, yönetime ilk
geldiklerinde “laik” başlayıp, sonra giderek
söylemlerini de eylemlerini de siyasal İslam’a dönüştüren
diktatörler devrildi.
ABD, hiç giremediği Libya topraklarında şimdi -deyim yerindeyse- at
koşturuyor.
Irak’taki ABD varlığı ise artık neredeyse devlet sisteminin bir
parçası. (Bağdat’ta “yeşil bölgede” güvenliği gerçekte kim sağlıyor
sanıyorsunuz? Ya da Kuzey Irak’ta gerçekte hangi ülkenin sözü
geçiyor?)
Mısır’da “Arap baharı” adı altında önce siyasal
İslamcı hükümet kurulur gibi oldu. Ama kısa süre içinde, alaşağı
edilip, bir darbe ile ABD’nin en yakın müttefiki haline gelen Sisi
rejimi oluşturuldu.
Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerindeki “siyasal
İslam” soslu monarşilerde ise Amerikan etkinliği konusunda
herhangi bir sıkıntı zaten yoktu. Üstelik bu ülkeler Washington
biraz bastırınca siyasal İslam’ın en keskin ilkelerini bir kenara
bırakıp çareyi İsrail’le işbirliği yapmakta buldular.
Tüm bunlar olurken de ABD yönetiminin elbette bölgede kendisiyle
işbirliği yapacak bir ülkeye ihtiyacı vardı.
Büyük Ortadoğu Projesi için aranan gönüllü ise Türkiye’de
bulundu.
Ankara ile Washington arasında, AKP’lilerin çok sevdiği
“kazan-kazan” ilişkisi kuruldu.
Türkiye’de; övünülerek anlatılan BOP eş başkanlığı, Türkiye’ye akan
yabancı sermaye, zirvelerde ABD başkanları ile samim...