İtaat.’ Anahtar kelime bu. Dini alanda da bu, eğer din dışında
bir alanda olduğunuzu düşünüyorsanız, din-dışı alanda da bu.
Bir ‘otorite’ye itaat.
Manevi bir otorite de olabilir, dünyevi bir otorite de… Hatta,
‘manevileştirilmiş’ bir dünyevi otorite de…
Bahsi, ‘dini topluluk’lardan açmıştık. Öyleyse, ‘manevi’ otorite
etrafında dolaşalım.
Birçokları, otoriteye itaat olgusunu ‘Ulu’l Emr’ kavramından
yararlanarak açıklıyor.
‘Ulu’l Emr’ daha çok siyasi otorite olarak izah edilse de, sık sık
ilim sahiplerini de kapsayacak şekilde yorumlanıyor.
Kapsam ne kadar genişletilirse genişletilsin, bu konunun
tartışıldığı hemen her metinde ‘İlla bi ma’sıyyetin’ istisnası
mevcuttur.
Nedir ‘İlla bi ma’siyyetin?’
‘İsyan olmamak şartıyla.’
Başka türlü de söyleyebiliriz. Aynı ilkenin daha çok bilinen bir
söylenişi.
‘Allah’a isyanda kula itaat olmaz.’
Şimdi, diyelim, sınav soruları çalınacak.
Böyle bir imkan ele geçmiş.
Her biri Allah’ın kulu olan sayısız insanın hukukunu ihlal edecek
bir işe yöneltiliyorsun.
‘Rüyada, Peygamberimiz, soruları Hocaefendi’ye vermiş.”
Haydii! Zinrcirleme fecaat.
Kullara haksızlık etmekle kalmıyorsun, haşa, Allahu Te’ala’yı da,
Peygamber Efendimiz’i de işlediğin suça dahil ediyorsun.
Bir bürokratın ayağını kaydırmak ve yerine ‘bizim cemaat’in adamını
getirmek için iftira atmak icap ediyor.
İftirayı atıyorsun, adamın ayağını kaydırıyorsun ve bundan, ‘Allah
Rızası’ umuyorsun.
Allahu Te’ala’nın bir haksızlıktan razı olacağını hangi dini
bilgiye dayanarak ümit edebiliyorsun?
Bunun, bir bilgiye değil, mutlaka bir bilgisizliğe dayanması
lazım.
Kötü senaristler, kötü romancılar, olaylar gelip gelip bir açmazın
kapısına dayandığında, kahramanlarına rüya gösterirler.