Toplumun çocuk hassasiyetinden dram ve reyting damıtan bir dizi
daha başladı:
Şampiyon... Bu kez adres devlet televizyonu TRT 1...
Yine içim kıyıla kıyıla izledim.
Doğum yaparken hayatını kaybeden annesinden miras kalan ölümcül bir
hastalığın pençesinde kıvranan 7 yaşında bir masum çocuk ve onu
hayata tutundurmak için her şeyini ortaya koyan eski bir boksör
babanın acıklı hikayesi. Dizi, bana gençlik yıllarımda herkese
gözyaşı döktürüp ülkenin rutubet miktarını artıran ünlü Şampiyon
filmini hatırlattı.
O dönemde Rick Schroder'e akıtılan gözyaşı ile iki hidroelektrik
santral çalıştırılırdı vallahi!
Bu kez de boksör baba Kafkas, oğlunu tedavi ettirebilmek için
Artvin'den İstanbul'a geliyor. Önce kardeşinin evine yerleşiyor ama
yengesi onları terslediği için gurur yapıp otelde kalmaya karar
veriyor. Bu arada biriktirdiği tüm para olan 24 bin lirayı da ATM
hırsızlarına kaptırıyor.
Terslik bu ya; kaldıkları otel, fuhuş nedeniyle basılınca tüm
eşyalarını da kaybediyorlar.
Cebinde simit alacak parası bile kalmayan Kafkas, böbrek hastası
oğlu ile birlikte bir ATM'nin camlı bölmesinde sabahlıyor. Kalacak
yeri olmadığı için metroya binip sürekli ring seferi yapmaya
başlıyor.
Üşüyen çocuğun hastalığı daha da şiddetleniyor tabii.
İşte hem aklıma, hem de vicdanıma sığmayan sahne buydu. Bir babanın
ilk görevi, ölümle pençeleşen hasta oğlu için her türlü fedakarlığı
göze almaktır. Bu yolda terk edilecek ilk kavram 'gurur' olmalıdır.
Sırf yengesi dırdır ediyor diye kardeşinin sıcacık evini, yumuşak
yatağını terk edip böbrek hastası oğlunu soğuk taşta yatırmak bir
babaya yakışır mı?
Bana göre Şampiyon, daha ilk rauntta çenesine aldığı yumrukla
sersemledi. Toparlanır inşallah...