Öyle gerildik ki, davul zarı gibi tın tın ötüyoruz. Sanki yüksek
gerilim hatlarının üzerinde cambazlık yapıyoruz. Gün geçmiyor ki,
öznesi öfke olan bir kriminal haber düşmesin haber bültenlerine,
gazete sayfalarına... Son bir yıl içinde sadece belediye
otobüslerinde yaşananları alt alta dizseniz, topluca delirdiğimize
hükmedersiniz. İnsanlar incir çekirdeğini bile doldurmayan nedenler
yüzünden birbirlerinin boğazına sarılıyor. Sadece sokaktaki sıradan
insanlar mı? Ülkenin en ünlü ve kariyerli futbolcusu, üstelik Milli
Takım'ın uçağında bir gazetecinin boğazına sıkıp küfrediyor.
Peki nasıl bu hale geldik? Neden milletçe delirdik?
Ben ne sosyoloğum, ne de psikolog. Bu alandaki bilgilerim,
üniversite sıralarında aldığım temel dersler ve kendimi yetiştirmek
için okuduğum kitaplarla sınırlı. Ama bir gazetecinin, özellikle de
her gün yorum yapan bir köşe yazarının sosyoloji ve psikoloji ile
barışık olması gerektiğine inanırım. Bu nedenle az sonra
yazacaklarım, ahkam ya da kesin hükümler değil, kişisel
gözlemlerimden ibarettir. İşte bence neden delirdiğimizi anlamaya
yardımcı olacak sebepler:
HER YANIMIZ STRES
1- Son derece 'travmatik' bir coğrafya üzerinde
yaşıyoruz. 35 yıldır devam eden asimetrik bir savaşın içindeyiz.
Ekrana her gün al bayrağa sarılı şehitler ve onların acılı
ailelerinin feryatları düşüyor. Ekrandan evine her gün bunca 'acı'
pompalanan insanların ruh hali düzgün olabilir mi?
2- Bu ülke neredeyse 10 yılda bir darbeyle,
muhtırayla karşı karşıya kalıyor. Demokrasiye inanç bir yana;
insanların kendi can ve mal güvenliğini tehlikede saydıkları
böylesine bir 'kaygı' ortamı, toplumu depresyona sürüklemez mi?
3- Jeopolitik açıdan emperyalist güçlerin sürekli
hedefinde olmak, psikolojimizi olumsuz yönde etkiliyor. 'Amaçları
bizi bölmek, parçalamak, ülkemizi ele geçirmek. Hepsi dış
mihrakların yüzünden' psikolojisi, ruhumuzu her gün artan bir
şiddette kemiriyor.
4- Aynı zamanda bir doğal afet ülkesiyiz. Bugün
ortaya çıkan davranış bozukluklarımızın önemli bir kısmının, 1999
depreminin yarattığı artçı travmalarla ilgili olduğuna
inanıyorum.
5- Siyaset, tamamen 'gerginlik' ve 'karalama'
üzerine inşa edilmiş durumda. Siyasetin zirvesindekiler, gerilimden
oy sağmayı önemli bir meziyet haline getirdiler. Ancak bunun
topluma olumsuz yansımalarından habersiz görünüyorlar.
6- Hepimiz yarış atı gibi yetişiyoruz. Okul
sıralarından başlayan 'sınavların' sonu gelmiyor. Hayatı iki
saatlik sınava bağlı bireyler olarak yetişmek, ruhumuzda sonu
gelmez kramplar oluşturuyor. O yarışma hali, sadece okul yıllarıyla
da sınırlı kalmıyor. Yeterlilik ve uzmanlık sınavları, iş
hayatındaki acımasız rekabet koşulları ile birleşince; giderek daha
fazla gerilim yükleniyoruz.
7- Orta direğin ortadan kalkması, zenginler ile
fakirler arasındaki makasın giderek açılması da önemli bir
gerginlik kaynağı. Bir yanda paranın şımarttığı, değerlerine yüz
çeviren, anlayışsız ve hoşgörüsüz bir zümre, diğer yanda tüm hayatı
özenmek ve kıskanmakla geçenler. Bu artı ve eksi kutupların
yarattığı manyetik alan, hayatımıza 'gerilim' olarak yansıyor.
8- Şiddet, kavga ve karalama, yıllardır en önemli
reyting oltası olarak ekrana sallandırılıyor. Televizyonda sözde
tartışma programı olarak ekrana sürülen kayıkçı kavgaları, ıssız
ada ve moda yarışmalarında bile başarıya giden yolun hep kavga ve
entrikadan geçiyormuş gibi gösterilmesi, tartışma ve uzlaşma
kültürünü hızla yok ediyor.
9- Sosyal medya ilk başlarda insanların
sosyalleşmesini sağlayan bir mecraydı. Ama giderek insanların
öfkelerini, ihtiraslarını, kötülüklerini boşalttıkları bir
'kanalizasyon' haline geldi. Bu kanalizasyondan çıkan mikroplar
hepimizin ruhunu hasta etti.
10- Özellikle büyük kentlerdeki trafik kaosu, en
büyük gerilim nedeni haline geldi. İşine ya da sevdiklerine
ayırmaları gereken zamanı trafikte harcamak, üstelik bunu pahalı
benzini tüketerek yapmak, insanımızı barut fıçısı haline
getirdi.
İşte öfkeli, hoşgörüsüz, tahammülsüz, şiddet eğilimli insanlar
olmamıza yol açtığına inandığım, benim gözlemleyebildiğim nedenler
bunlar. Eminim, siz altına pek çok madde ekleyebilirsiniz.
PEKİ YA ÇÖZÜM?
Köşemizin sürekli okurları bilirler. Burası sadece gözlem yapan,
eleştiren ve yargılayan bir yer değil. Teşhisin yanına mutlaka
tedaviyi de iliştirdiğimiz bir klinik. Bu nedenle meselenin
çözümüne yardımcı olacak iki önerim var:
1- Ülkenin önde gelen ruh bilimcileri,
sosyologları, akil insanları ve kanaat önderlerinin katılacağı bir
şura toplansın. Nasıl bu hale geldiğimizin nedenlerine inilsin.
Toplumu rehabilite edecek, içine düştüğü bu bunalımlı halden
kurtaracak önlemler alınsın ve hayata geçirilsin. Yani cümleten
kanepeye uzanıp çocukluğumuzdan başlayarak anlatmaya ihtiyacımız
var.
2- İlkokuldan başlamak üzere okullarda Öfke
Kontrolü ve Tartışma Adabı dersi müfredata dahil edilsin.