Bir evlat üzerindeki en büyük hak onu doğurana mı, yoksa
yıllarca binbir emekle büyütene mi aittir? Neredeyse insanlık
tarihi kadar eski bu paradoks, bu kez de atv'nin yeni dizisi
'Ağlama Anne' ile önümüze serildi.
İstenmeyen çocuğunu cezaevinde doğurmak zorunda kalan, duyulmasın
diye de onu öldürmeye teşebbüs eden biyolojik anne, 18 yıl sonra
hapisten çıkınca, teyzesi tarafından büyütülen kızına sahip çıkmak
ister.
Tabii ki işler çoktan arapsaçına dönmüştür. Kız, teyzesini öz
annesi bilmektedir.
'İstenmeyen çocuk' ise teyzesi dışında herkes tarafından
dışlanmakta, aşağılanmaktadır.
Üstelik, anneyi hamile bırakan adamın babası bu 'lekeyi'(!)
temizlemek için kızı ve annesini öldürmeye çalışmaktadır.
Muhtemelen kızın babası ile anne diye bildiği teyzesi arasında da
bir duygusal yakınlaşma başlamak üzeredir.
Konu cazip, oyuncu seçimleri yerinde, reji özenli.
Belli ki yarışmaların kuşatmasındaki pazar gecelerinde dizi
izleyicisi, atv ekranları sayesinde bir 'vaha' keşfetmek üzere.
Bu arada annelik çekişmeleri arasında kalan evlatlar söz konusu
olduğunda aklıma hep ünlü tiyatro oyunu 'Kafkas Tebeşir Dairesi'
gelir. Orada hakim, çocuk üzerinde hak iddia eden iki anneden
'gerçek' olanını nasıl tespit etmişti, hatırlayalım:
Önce ortaya tebeşirle bir daire çizdirmiş, annelere çocuğun iki
kolundan tutarak aynı anda kendilerine doğru çekmelerini
söylemişti.
Çocuğu çekerek daire dışına çıkarmayı başaran(!) anne adayı,
kazandığını sanmıştı. Ama hakim, 'gerçek' annenin, çocuğunun acı
çekmesine dayanamayarak kolunu bırakan diğer kadın olduğuna
hükmedip doğru kararı vermişti.
Zira annelik 'şefkat ve fedakarlık' demekti. Hiçbir anne, sonucu ne
olursa olsun, evladının acı çekmesine izin vermezdi.
Bakalım, 'Ağlama Anne'deki 'çekişmenin' sonucu ne olacak?