Geçen hafta bizim Zap'tiye kutucuğuna şöyle yazmıştım:
Türkiye'de her yıl 26 milyon ton yiyeceği çöpe atıyormuşuz. Yakında
gariban mahallelerinin duvarlarında yeni bir yazı görebilirsiniz:
'Buraya çöp dökmeyen eşektir!' Sevgili Hıncal Ağabey (Uluç),
buradan yola çıkarak cuma günü israfın önlenmesine dair harika bir
yazı kaleme almış. Bana da bir görev tevdi etmiş, gazetenin
yemekhanesine gidip yemek sonrası bırakılan tabaklardaki artıklara
göz atmamı istemiş.
Bir de şahane öneride bulunup 'Yenilen değil, tabakta bırakılan
yemeklerin ücreti alınsın' demiş. Gönülden katılıyorum.
Gazetenin yemekhanesi benim de sıkça uğradığım bir mekan. İsraf
manzarasının da farkındayım tabii. Bu sütunlarda israf edilip çöpe
giden yemeklerle ilgili pek çok yazı kaleme aldım.
Örneğin, festivaller için sık sık gittiğim Antalya'da yerel
yöneticilerden aldığım bir bilgiyi burada okurlarımla paylaşmıştım.
Antalya şehrindekiler, dünyanın en 'değerli' çöpüymüş. Çünkü yüzde
65'i organikmiş.
Organik çöp demek, geri dönüşümünde ortaya çıkan gazlar nedeniyle
enerji üretimine en uygun çöp demek.
Antalya çöplerini bu denli değerli hale getiren ise açık büfe yemek
sistemi uygulayan beş yıldızlı otellerden çıkan yemek
artıklarıymış.
Bunlar toplanıp gereğince geri dönüştürülebilse; sadece Antalya'nın
değil, çevre illerin de enerji ihtiyacı karşılanırmış.
Farkında olmadığımız israfın boyutuna bakar mısınız...
Hıncal Ağabey'in israfa isyan eden yazısını okuyunca bir askerlik
anım canlandı.
İzmir Narlıdere'deki birliğimde nöbet tuttuğum noktalardan biri de
alay çöplüğüydü.
Her gün yemekhaneden gelen artıkların kamyon kamyon buraya
döküldüğüne şahit oluyordum. Öyle ki, bu çöplükten beslenen yabani
domuzlar mütevazı birer fil büyüklüğüne erişmişlerdi.
Bir Cumhuriyet Bayramı'nda yemek sonrası komutanlarım benden günün
anlam ve önemine ilişkin bir konuşma yapmamı istediler.
Konuşmamın sonunda şöyle dedim: "Cumhuriyet'in bize tanıdığı
konforu heba ediyoruz.
Her gün alay çöplüğüne tonlarca yemek döküyoruz.
Türkiye'deki tüm askeri birliklerin yemek atıkları değerlendirilse,
bu ülkede çöpten ekmek arayan fukara çocuk kalmaz." Konuşmam
'sakıncalı' bulundu. DİSKO'nun (Askerlerin cezalarını çektiği
Disiplin Komutanlığı Cezaevi) kapısından güç bela döndüm.
Tabii ki 30 yılda Türk Silahlı Kuvvetleri'nde çok şey değişti. Ama
o günlerde askeriyeyi çöpleri konusunda uyarmak bile 'Sakıncalı
Piyade' sayılmak için yeterliydi.
Uğur Mumcu'nun ruhu şad olsun...